Geçtiğimiz günlerde takip ettiğim bir kişi takipçilerine “yetenek mi teknik mi” diye soruyordu. Soru, yazmak ile alakalı bir atölyede eğitmenin ‘tekniği öğrenen herkes yazabilir’ demesi sonucu ortaya çıkmış, soran kişiyi, eğitmen tekniği savunduğu için biraz konudan soğutmuştu. O da başkalarının düşüncelerini anlamak için böyle bir soru sormuştu.

Konu yazmak olunca -atölye sebebiyle sıklıkla bu sorularla karşılaştığım için- ben de ankete katılmaktan ziyade -çünkü ne yeteneğin ne de tekniğin tek başına yeterli olduğunu düşünüyorum- kısa bir mesaj attım kendisine. Ama baktım bu konuda herkesin kafası epey karışık, o zaman sizinle de paylaşayım, herkes biraz da kendi düşüncelerini yoklasın dedim.

Gelin örneklerle başlayalım.

Cümle kurabilen, anlatmak istediği hikâyeleri olan birini düşünün. Sadece nasıl yazacağını bilmiyor. Yazmaya başlıyor ama biraz eksik kalıyor, bazen duyguların içinde kayboluyor, bazen bir filmi özetler gibi hikayesini özetliyor. Ortaya birtakım metinler çıkıyor. Kötü diyemeyeceğiniz ama iyi de olmayan metinler. Sonra bu kişi tekniği öğrenmek üzere iyi bir kursa yazılıyor. Yazıyor ve yazdıklarına bu sefer bilen biri aracılığıyla bakıyor. Evet, yazdıklarına bakıyor; duygularda boğulduğu yerleri görüyor, hikâyeyi bir özet gibi anlattığı yerlerin farkına varıyor, neyi nasıl yaptığını anlıyor. Sonra yavaş yavaş ne yapabileceğini hem yazdığı bir sonraki hikâyede düşünüyor hem de okuduğu bir diğer hikâyede yazarın neleri nasıl yaptığını daha bilinçli bir şekilde okumaya, anlamaya başlıyor. Yazdıkları her geçen gün bir öncekinden daha iyi oluyor.

Başka biri harika cümleler kuruyor. Betimlemeleri, birbirine bağladığı durumlar sizi bir diyardan başka bir diyara götürüyor. İki cümlesini okusanız bu kişinin kesinlikle yazmaya yetenekli olduğuna inanırsınız. Ama bu kişi bir olayı hayal edemiyor, kurguya oturtamıyor. Sadece güzel cümleler kuruyor. Anlatacak bir şeyi yok belki de. Ya da hikâyelerle büyümemiş, kendini etkileyen hikâyeleri henüz keşfetmemiş. Aynı kursa yazılıyor. Ancak bir olayı hayal edip ortaya bir metin koymadığı için yazdıklarına bakma fırsatı olmuyor. Okuduklarına biraz daha iyi bakabiliyor ama aklına yazacak bir şey gelmiyor.

Başka biri birtakım hikâyeler yazıyor. Kitaplarla arası hep iyi olmuş, okuduğu kitaplardan, izlediği filmlerden sonra kendi kendine hikâyeler uydurmuş, bu hikâyelere farklı sonlar yazmış, ilerleyen zamanda kendi hikâyeleri oluşmuş ve onları bir bir kâğıda dökmeye başlamış. Hiçbir kursa gitmiyor. Yazmaya devam ediyor.

Bu örneklerdeki insanların yeteneksiz olduğunu söyleyebilir misiniz? Bence her birinde bir yetenek var. Fark, bu yeteneği neyle birleştirip birleştiremediklerinde ortaya çıkıyor.

İlk örnek en temel düzeyde birinin daha detaylı ve dikkatli olarak baktığı metinlerde yeteneği çalışmayla birleştirmesine tekabül ediyor. İkinci örnek yeteneği hikâyelerle birleştirememeyi gösteriyor. Bu kişi belki de ne yazmak neden yazmak istediğini bulmalı önce, kendini daha iyi tanımalı ve yazmasına ket vuran durumları belirlemeli. Üçüncü örnek ise hayat boyu kitaplarla ve hikâyelerle iç içe olan birinin hayatını kursa çevirmesine örnek neredeyse. Ve yazıyor.

Örnekler daha da arttırılabilir. Her birimiz birbirimizden çok farklıyız. Algılama, öğrenme biçimlerimiz, kendimizi ifade etme şeklimiz birbirimizden farklı. Bunun yanında deneyimlerimiz, yetiştiğimiz çevreler, iletişimde bulunduğumuz kişiler, kişiliğimiz, kimliğimiz, karakterimiz farklı. Yaratıcılığımızı aktardığımız alanlar da… Kimi yazıyor, kimi resim yapıyor, kimi toprağa şekil veriyor…

Biz yazmak ile başlattık bu yazıyı, oradan tamamlayalım. Düzgün cümle kurmayı bir yetenek olarak almıyorsak – çünkü bu olmazsa olmaz- herkes yazabilir. Yazmayı, en azından daha iyi okumayı öğrenebilir. Ama yukarıdaki hiçbir örneğin bir sanatçı yazar olup olmayacağını bilemeyiz. Çünkü sanatçı yazar olmak yeteneğe, tekniğe, tekniği bozmaya ihtiyaç duyar. Yazacak bir meselesi vardır, anlatmak istediği bir şey, kafa yorduğu durumlar… Sanatçı yazar bunların hepsine ve fazlasına aynı anda ihtiyaç duyar. Gerisi de çalışmayla gelir. Sanatçılık payesini zaman o kişiye verir.