15. Karaburun Bilim Kongresi, Kapitalizmin Salgınları ve Bitmeyen Kavga” ana başlığı ile İzmirde gerçekleştirildi. Kongre kapsamında düzenlenen Gıda Egemenliği Çalışma Grubu” oturumlarında, Gıda Egemenliği mücadelesinin çeşitli başlıkları, alanda faaliyet gösteren akademisyenler ve demokratik kitle örgütlerinin temsilcilerinin sunumları ile tartışıldı.

Yerel Yönetimler ve Gıda Egemenliği” başlığıyla katkı sunduğumuz tartışmalarda, Efes Tarlası Yaşam Köyü deneyiminin ilk sonuçlarını ve yakın gelecekteki olasılıkları paylaşma şansı bulduk.

Yerel yönetimler ve Gıda Egemenliği mücadelesi arasındaki ilişkiyi tartışmaya başlarken, birkaç olguya değinmenin bütünsel ve ilişkisel bir yaklaşım geliştirebilmek için faydalı olacağını düşünüyoruz.

Öncelikle, tarım ve gıda alanına dair tartışmaların, kapitalizmin krizlerinin derinleştiği bir dönemde gündeme geldiğini hatırlamak gerekiyor. Kapitalist sermaye birikiminden kaynaklanan veya onun baskın etkisiyle derinleşen bir krizler döneminde yaşıyoruz. Ekolojik kriz, iklim krizi, ekonomik kriz ve gıda krizi, bu alanı derinden etkiliyor ve hatta belirliyor.

Bu krizler dünyasının üzerine, ortaya çıkan ve devam eden salgın, tarım ve gıda alanındaki sorunları, çelişkileri ve eşitsizlikleri belirginleştirdi ve derinleştirdi. Topraktan sofraya tüm aşamalarda, pandeminin etkisi hiç kimsenin görmezden gelemeyeceği bir noktaya erişti.

Kapitalizmden kaynaklanan eşitsizlikleri gidermek veya sürdürebilir kılmak için yapılandırılan devlet müdahalelerinin neoliberal stratejiyle terk edilmesiyle birlikte, devlet müdahalelerinin temel yönü sermaye birikim zorunluluğunun gerçekleştirilmesinden ibaret hale geldi.

Devlet müdahalesinin aksının değişmesiyle, tarım ve gıda alanında ortaya çıkan boşluk, krizler ve Pandemi koşullarında, yerel yönetimlere popülist bir düzlemden olsa dahi büyük bir alan açtı. Pandemi öncesinde ortaya çıkmaya başlayan yerel yönetimlerin tarım ve gıda alanına müdahaleleri, artık yerel yönetimlerin olağan işleri haline geldi.

Bir yandan zor koşullar altında üretim yapmaya çabalayan çiftçilere diğer yandan da gıda güvenliği ve gıda güvencesinden mahrum kalarak yaşamlarını sürdürmeye çalışan geniş halk kesimleri olan tüketicilere yönelik yerel yönetim faaliyetleri hızlandı. Üreticiler ve tüketiciler, yardıma muhtaç veya ihtiyaç sahibi olarak kodlandı ve yardım mekanizmaları çeşitlenerek hayata geçirildi.

İşte yerel yönetimler ile Gıda Egemenliği mücadelesi arasındaki ilişkinin düğümlendiği yer de burası. Ne üreticileri ne de tüketicileri kapitalist piyasa mekanizmasının içerisinde veya dışında güçlendiren, sadece yardım eden ama yardıma bağımlılaştıran, güçlendirmeyen bir ilişki, Gıda Egemenliği mücadelesinin kapsamına girmiyor.

Sadece Gıda Egemenliği mücadelesinin değil, eşitsizlikler dünyasındaki yaşam mücadelesinin her kesimi, yardım edildiğinde değil, güçlendirildiklerinde özneleşebiliyor; kendi söz ve yetki haklarıyla kendi kaderlerini tayin edebiliyor.

Gıda Egemenliği mücadelesini, yeni bir yaşamın da mücadelesi olarak adım adım gerçekleştirmek üzere hedefine koyan Efes Tarlası Yaşam Köyü, bu açıdan farklılaşan bir örnek oluşturuyor. Henüz bebek adımlarıyla ilerleyen Efes Tarlası Yaşam Köyü; tüm bu tartışmalardan ve Gıda Egemenliği mücadelesinin gerçek özneleri çiftçiler, türeticiler ve demokratik kitle örgütlerinin de katkısıyla gerçek bir alternatifi yaşama geçirmenin yolunu arıyor. Gıda Egemenliği mücadelesinin öznelerini bu arayışa destek olmaya çağırıyor.

Efes Selçuk Belediye Başkanı Filiz Ceritoğlu Sengelin imzasını taşıyan Efes Tarlası Yaşam Köyü Manifestosunda da yer aldığı gibi; Köy Enstitüleri ruhuyla Gıda Egemenliğini savunacağız. Çünkü biliyoruz ki yaşam toprakta filizlenir…”