16 yıldır, seçimler, takvimsel olarak zorunluluktan değil, ‘kriz’ dönemlerini aşmak ve iktidarı sağlama almak için yapılıyor. Haklın iradesinin sandığa yansıdığı ve mahalleyi de ülkeyi de yöneteceklerin seçildiği bir süreç olma vasfını yitireli çok oldu. İktidarını sağlama almak için her yolu mubah gören erk, hem öncesinde hem sırasında hem sonrasında seçimi seçim olmaktan başka her şeye benzetiyor.

En sık başvurduğu yöntem, içerde ve dışarıda savaş… 24 Haziran’a giderken Afrin vardı. Suriye’deki savaşa müdahilliğimiz devam ediyor. Kürt illerindeki çatışmalı süreç de. Her fırsatta kışkırttığı şovenizm, bir ekonomik ve siyasi kriz içinde debelendiğimizi saklamaya yarayan bir sis bombası görevini görüyor. Faklılıkların yan yana durma şansı azalıyor. Linç kültürü daha da meşrulaşıp, yaygınlaşıyor. Sokaktaki Kürt, Suriyeli her an hedef konumda.

Yukarıdaki tabloya, iliklerine kadar hissettikleri ekonomik kriz (emeğinin karşılığını alamama, ekmeğinin küçülmesi, işsizlik vs.) ve örgütlü mücadele bilincinin eksikliği eklendiğinde, ortaya tıkanmış, toleransını yitirmiş, sisteme yöneltmesi gereken öfkesini kendinden farklı olana ve güçsüze yönelten bir emekçi kitlesi çıkıyor karşımıza.

Savaş, tarihin her döneminde, önce kadınları ve çocukları vuruyor. Taciz, tecavüz, yoksulluk, yoksunluk, zorunlu göç yaşıyorlar. Bu yüzden de yine tarihin her döneminde, en iflah olmaz barış savunucuları kadınlar oluyor.

Yine ekonomik krizin en ağır bedelini ödeyenler; ilk olarak işten atılanlar ya da çok ucuza, esnek, güvencesiz çalıştırılanlar, ev bütçesindeki delikleri kapatmaya çalışanlar, yaşlı, çocuk, engelli ve hasta bakımını daha da fazla üstlenmek zorunda kalanlar, ‘aile’ sarmalında daha da çaresizleşenler bizleriz.

Siyasi ve ekonomik kriz bizlere, şiddet, baskı ve sömürü olarak geri dönüyor. Sokakta, evde, işyerinde, okulda, Meclis’te şiddetin ve sömürünün her türlüsüne maruz kalıyoruz. İktidarın kadın düşmanı politika ve uygulamaları ile köklerini sağlamlaştıran kapitalist-erkek egemen sistem, tüm kurumlarda etkili hale geliyor. Bu durum seçim süreçlerine de yansıyor. Daha önce de bahsettiğimiz gibi, kadınlar, talepleri görmezden geliniyor.

Kadın düşmanı bu ablukayı dağıtmanın yolunun sadece seçimler değil. Biliyoruz. Sistemi kadın görünürlüğüne doğru evriltmenin yollarından biri sadece. Kadın kurtuluşu için asıl olan, örgütlü kadın mücadelesi. Seçimlerin sonucu ne olursa olsun, kapitalist-erkek egemen sistem ve onun yılmaz savunucu ve uygulayıcılarına karşı direnişimiz devam edecek. Başka yolu yok.

Bu açıdan 5-6 Ocak’ta İstanbul’da gerçekleştirilen Kadınlar Birlikte Güçlü Türkiye Buluşması tarihi bir öneme sahip. Nasıl ki, 12 Eylül’ün karanlık dehlizlerinde, sokağa çıkarak –anlayan- herkes için bir umut ışığı oldu ise, muhalefetin top yekun mücadelede beceriksizlik sergilediği bu dönemde, derlenip toplanmaya çalışan bir kadın hareketi adeta meşaledir. Kıymetini bilene…