10 Aralık, İnsan Hakları günü. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 1948’te kabul edildiği gün. Bu hafta da İnsan Hakları Haftası olarak eylem ve etkinliklerin yapıldığı bir hafta. İnsan hak ve özgürlükleri konusunda karnesi epeyce zayıflarla dolu, hatta sınıfta kalmış bir ülke de ‘kutlama’dan öte bir anlamı var. Maalesef önemli bir mücadele alanı.

İnsan hakları, her insanın yalnızca insan olduğu için sahip olduğu haklardır. Hiç kimse, hiçbir yönetim tarafından elinden alınamaz. İnsan hakları mücadelesi tarihi oldukça geriye uzanmakla birlikte, hukuksal metinler haline gelmesi iki yüzyılı biraz aşkın bir sürece denk gelir. Yerel yönetimler ve insan hakları mevzusu ise, üzerinde yeni yeni tartışılan, akademi dünyasında kısıtlı sayıda araştırmaya konu olmuş bir alan. İnsan Hakları Haftası münasebetiyle, yerel yönetimlere bir de bu pencereden bakalım istedim.

Yerel haklar ya da kentli hakları olarak ifade edilen bir kavram var. İnsanlara ‘merkez’den çok daha yakın yerel yönetimlerden hayata geçirmesi, koruması beklenen bir takım haklar bunlar.1992’de Avrupa Konseyi Avrupa Yerel Yönetimler Konferansı yapılmış ve Avrupa Kentsel Şart’ı kabul edilmiş. Hükümetlerin değil, yerel yönetimlerin imzasına açılmıştır. Görebildiğim kadarıyla bu metni imzalayan bir belediyemiz yok.

Yaşama, barınma, güvenlik, sağlık, eğitim, çevre hakkı gibi temel insan hakları, yerel hakların kapsamında. Yaşama hakkının güvencede olmadığı, düşünce ve ifade hak ve özgürlüğünün ‘suç unsuru’ haline getirildiği, çalışma hakkının KHK ‘lerle elimizden alındığı, sağlık hakkının paraya tahvil edildiği, örgütlenme hakkının yasal ve fiili olarak engellendiği, seçme ve seçilme hakkının kayyumlarla, hilelerle gasp edildiği, ‘güvenlik’ gerekçesiyle her türlü işkencenin yapıldığı, sermeyenin talanına açabilmek adına çevre hakkının hiçe sayıldığı, çocukların korunmadığı, her türlü istismara maruz kaldığı, bile isteye önlenmeyen şiddet ve katliamlarla kadınlara hayatın dar edildiği, nefret söylem ve cinayetleri kıskacında varoluş mücadelesi veren Lgbti+ ların görmezden gelindiği bu ülkede yerel hakların uygulanması, kadınlar, çocuklar ve gençlerin gözetilmesi önem kazanıyor.

Kadın sığınma evlerinin yeterli sayıda ve nitelikte olmadığı hepimizin malumu. Şiddet gördükleri evden kaçan kadınların ve çocuklarının sığınacakları, güvende olacakları merkezlerin olması, her şeyden önce yaşam hakkının korunması için elzem. Yeni bir hayata başlayan, yoksullukla mücadele eden kadınlara, meslek kurslarının ücretsiz açılarak, iş imkanlarının sağlanması, kooperatiflerin desteklenmesi yerel yönetimlerin önemli sorumlulukları arasında.

Eğitim ve sağlık haklarından yeterince yararlanamayan kadınlar, çocuklar ve gençler için, ücretsiz, nitelikli, evrensel ilkeleri gözeten eğitim kurumları, her mahalleye semt poliklinikleri açmaları gerekmektedir.

Başta kendi bünyesindeki emekçiler olmak üzere, kentteki tüm emekçilerin ekonomik-sosyal haklarını gözeten bir belediyecilik anlayışına sahip olmamalılar.

Yaş, yetenek ve gelir durumu ne olursa olsun, herkes için spor ve eğlence merkezlerinin açılması önemlidir.

Toplu ulaşım araçlarının ucuz, herkesin ulaşabileceği, hızlı, kadınlar açısından güvenli bir hale getirilmesi, yayalar ve bisikletliler için uygun yolların yapılması gündelik yaşamı kolaylaştıracaktır.

Yerel yönetim denilen şey, kanalizasyon ve kaldırım yapmaktan, oy potansiyeli olan yoksul mahallelere erzak yardımı yapmaktan çok daha fazlası! Haklarla doğrudan bir ilgisi var! Her bir hak, yerel yönetimler kapsamında tek tek ele alınmaya muhtaç.

Bakalım bu seçimler öncesi hangi aday/adaylar Avrupa Kentsel Şartı’nı imzalamayı taahhüt edecek? Ve samimiyetle uygulamayı…

ÖYKÜ-ARİN VE TÜM İLİK BEKLEYEN ÇOCUKLAR İÇİN DONÖR OLMAYI İHMAL ETMEYELİM!

TEK YAPACAĞIMIZ KIZILAY KAN MERKEZLERİNDEN BİRİNE GİDİP 2 TÜP KAN VERMEK!

DONÖR OLALIM UMUT OLALIM!!!