Kişisel gündemimde kimi günlere özellik atfetmesem de bir yılın bitişi, yeni bir yılın başlayışının hem hüznünü, hem coşkusunu sevdiğimden, belki hepimizin aynı anda yaş alışından, umut tazelemekten oldum olası heyecan duymaktan… Yılın son yazısını hemen her zaman yeni yıla, dileklere, bitenlere, başlayanlara, başlama umudu olan her neyselere ayırdığım doğrudur...

Yazmadıysam eğer,

Gidenin cibilliyetsiz, gelenin nursuz pirsiz oluşundan olabilir mi?

“Önümüzde zor günlerin bulunduğunu bilmek için ne bakla atmaya, ne yıldıznamelere bakmaya ne de Jüpiter’in eşek burcundan çıkıp katır burcuna girmesi, üstelik Satürn’ün boklu böcek burcunda kalmaya devam etmesi hiç de iyi değildir’ gibisinden astrolojik gevelemelere de lüzum var” dediği gibiydi bir yazarın. Hoş, bir gıdımcık umut devşirebilmek için gazetelerin fal sitelerine girip kendimin, ailemin 2022’yi nasıl karşılayacağına dair arayışım olmadı değil, bunu da itiraf edeyim; sonuç ‘ne kestin koç, ne yedin hiç’ olsa da…

2022’nin zor bir yıl olacağı, ‘cehenneme kadar yolun var, gidişin olsun dönüşün olmasın’ diye selâlarla uğurladığımız pandemik 2021’i aratabileceğini öngörsek de pek çoğumuz gibi…

Sabahın kör saatinde, daha ilk gününde zam yağmuruyla zaten yarı ıslakken, tepeden tırnağa su içinde kalacağımızı pek de hesaplamamamışız anlaşılan ki; gardımız anında düştü. Zaten tepe sersemi olan bünye, emekliye ‘size üçün biri’ açıklamasıyla, hepten kaydı. İstediğin kadar şerbetli ol yoksulluğa, seni bekleyen artık açlık; nasıl kaymasın şaftın?

2021’de sanki bir daha hiç sokağa çıkamayacakmış gibi market yağmalıyorduk, tepsi tepsi börek, ev yapımı ekmek paylaşıyorduk sosyal alemlerde; şimdi markete girmeye güç bul bakalım, sosyal medyada akan paylaşımlarsa ‘yetmez ama haşırt’ modeli faturalar!

Gözlerimiz ışıl ışıl, içimiz kıpır kıpır. Çin modeli, Türk modeli falan filan derken, ‘Rabbim yardımcımız olsun’ modeline geçtik memlekete kazık çakmış iktidar sayesinde. SSK ve Bağkur emeklilerin ‘yan sanayi’ oldukları tescillendi mesela bir kez daha. 1500 lira emekli maaşı –bu nedir ya- alanlara bahşedilen bin liraya ‘hani bana’ diyenlere, onların yan sanayi bile olamadıklarını söylesem, 2500 liranın asgari ücretin bile neredeyse yarısı olduğunu hatırlatsam ne fayda? Kime celalleneceğimizi karıştırmasak artık!

“Gerçekten umutların yitirilmemesi, çocukların rüyalarının çalınmaması, memleketin geleceğinin heba olmaması için ambalajlanmış ve parsellenmiş umut ve inat pazarlamak yerine bireysel seviyede dirayetle, sabırla, ısrarlı ve istikrarlı şekilde yapılabilecek şeyler var” diyordu Can Sertoğlu yılın son yazısında, gazeteduvar’da.

“Mesela, yeni yılda;

Birlikte yola çıktığınız insanları yolda bırakmayın. Sözünüzü tutun. Sazın sözün ardına sığınıp kimseyi satmayın. Korkup kaçmayın. Güçsüzün sesini bastırmayın. Zayıfın sözünü susturmayın. Yalnızı yalnızlaştırmayın. Yoksulu yoksullaştırmayın. Hak yemeyin. Hakkı teslim edin. Haksızlığı göreceli terazilerde tartmayın. Sapla samanı karıştırmayın. Sevimsizliği alkışlamayın. Emeği görmezden gelmeyin. Güce yanlamayın. Görünmeyeni göstermeye, duyulmayanı duyurmaya çalışın. Akılları çalmayın. Fikirleri çalmayın. Emekleri çalmayın. Hiçbir şeyi çalmayın. Ve asla, kimsenin rüyalarını çalmaya kalkışmayın” diye de bitiriyordu.

“Bir kurtulalım hele tüm asalaklardan,

Nasıl seveceğiz birbirimizi, şiirler okuya okuya!

Çekip gidince soyguncular, bir başka dünya kuracağız.

Yaşamak neymiş, yaşamak, sen o zaman gör bak!” (Vitezslav Nezval)

Birbirimizin üzerine basarak değil, elbirliğiyle… ‘Hepimiz için kapılar kapıları açsın ve her şey bütünün hayrına olsun’ diye diye… Sadece sızlanarak değil, hem sızlanıp hem direnerek açacağız o kapıları. Zor olacak, belli ki çok acı var daha yaşanacak, çok çile var çekilecek ama sabırla, sabrın yetmediği yerde inatla kalkacağız altından bu yükün. Yara bere içinde kalsak da kalbimiz kuruyor gibi hissetsek de bazen dünyaya geldiğimize pişman olsak edilsek de ‘tek başına kurtuluş yok, ancak hep birlikte’yi unutmazsak eğer… Bir çıkış yolu bulunacak, bulacağız. Binlerce yıllık tecrübenin damıtılmış sözlerinden birini yakanıza teğelleyin, orada dursun:

“Kara gün kararıp kalmaz.”

Kalmayacak!

*

(Geleneğe sadık kalıp yeni yıl yazısı karalamaya çalıştım; şu an hepimizin içten bir sarılmaya, bir saç okşamasına ve her şeyin geçeceğine inandırılmaya ihtiyacı olduğuna binaen… Ama her şeyin geçmesinin sadece bize bağlı olduğu gerçeğini yaz bir kenara sevgili okur… Ben de her gün tekrarlayacağım bunu kendime ve ömrüm varsa, elim kalem tutarsa, size her yazıda olmasa da sık sık ‘direnen insan portreleri’ni hatırlatacağım. Dünya tarihinin ‘acıların tarihi’ olduğunu ve bununla baş etmiş insan hikayelerini… Kendimize acımanın, kısır bir döngüde amaçsızca dolanmanın bize bir çıkış vermediğinin örneklerini… Sağlıcakla!)