AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, Meclisin 27. Dönem 5. Yasama Yılı açılışında, yeni anayasa çıkışına bakmak lazım. Erdoğan’ın yen anayasa çıkışıyla yeni bir anayasa yapımına duyduğu ihtiyacı açıkça dillendirmekle birlikte, bu ihtiyacın hangi amaca yönelik olduğu konusunda asıl mesele iktidarla muhalefet arasında bir uzlaşmanın olmadığı, ihtiyaç ve önceliklerin farklı olduğudur. Son yıllarda Erdoğan'ın ekonomi, iç ve dış politikasını eleştiren her kesimi 'terörist', 'hain' ilan edetmesi, demokratik gerilemenin arttığı, uluslararası karşılaştırmalı akademik çalışmalarda rekabetçi otoriter rejim olarak kabul edilen Türkiye’de bu koşullar altında yeni bir anayasa yazımı, yapımının mümkün olmayacağını bilinçli olan herkes biliyor. Ayrıca, Anayasa yapım tekniği açısından bakıldığında, yeni bir anayasa yapım sürecine bütün toplumsal kesimlerin katılımı sağlanmalıdır. Mecliste temsil edilen partilerle sınırlamak, antidemokratik ve dışlayıcı sonuçları anlamında tabii ki mümkündür. Fakat bu teknikle yapılacak bir anayasanın, toplumsal bir uzlaşı, bir arada yaşama ana belgesi olmayacağı da açıktır. Erdoğan’ın, yeni anayasa çalışmalarıyla ilgili “Her ne şekilde olursa olsun, önümüzdeki yılın ilk aylarında kendi hazırlığımızı milletimizin takdirine sunmakta kararlıyız” sözleri sonrası, Cumhur İttifakı’nın 2022’de, yani seçimlere bir yıl kala, çalışmayı “referanduma"  götürme çabasının da olduğu, geçmiş dönemlerdeki Erdoğan'ın, referandum klasiklerini anımsatıyor. Erdoğan her referandumları öyle veya böyle kazanmış olabilir ancak, ekonomik kriz ve ondan kaynaklı birçok sorun çözülmüş değil. Erdoğan eğer bir referanduma giderse bu aynı zamanda önümüzdeki seçiminde bir sonucunu ortaya koyacaktır. Muhalefetin referandum sürecindeki propagandası seçim propagandasına dönüşebilir. Yani yaşanan ekonomik krizin yansıması olan işsizlik, yüksek enflasyon, faiz tartışmaları gibi olumsuzluklar, halkın çoğunluğunun desteğini alamayacağını ortaya koymaktadır. Aslında en önemli nedenlerden biri de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin ülkeye verdiği zararların halk tarafından anlaşılmış olmasından tedirginlik de var. Bu bağlamda iktidarın Referanduma gideceğini de zannetmiyorum. Ayrıca AKP, MHP'nin onayını almadan hiçbir değişikliğe gidemeyeceği ortada. Dahası AKP ile MHP'nin ortak bir anayasa metni üzerinde anlaşamadıklarını görüyoruz. Tek adam rejimine birtakım rötuşlar yapılmak isteniyor. Dostlar alışverişte görsün misali. Anayasa hukukçuları ise  taslakta hukuki dayanağı olan, ciddiye alınabilecek bir şeyin olmadığını söylüyorlar. Yine bir başka boyutuyla yeni anayasa taslağında Anayasa Mahkemesi (AYM) üyelerinin seçiminde meclise daha fazla söz verileceği bilgisinden yola çıkarak "AYM üyelerinin seçiminde meclise daha fazla söz verileceği ne demek? Neden o zaman daha önce verilmedi? Yargı bağımsızlığından söz ediyorsunuz, 'yargı bağımsız değil' mi demek istiyorsunuz? Ortada müthiş bir karmaşa var. 'Kafalar net değil' diyeceğiz ama onun ötesinde bir şey var. Samimiyet yok" eleştirisi getiriyor. Sonuç olarak, yeni ve sivil bir anayasaya, demokrasiye geçişte uzlaşmış yeni bir iktidar koalisyonunun liderliğinde olabilir. Elbette mevcut otoriter yönetimin yöneticileri bu sürecin dışında kalacaktır ama tabanları ve tabanlarının kaygıları dahil olmalıdır. Toplumun bütün kesimlerinin onayını almış, Demokratik anayasa için özellikle sağ siyasetin ama genelde Türk siyasetinin 'güç ve iktidar' anlayışını sorgulaması gerekiyor.