Gizem TABAN/İZ GAZETE-   Türk Psikologlar Derneği (TPD) Üyesi Klinik Psikolog Berk Bodur, İz Gazete’nin sorularını yanıtladı. Ekonomik krizin toplumun psikolojisine etkileri ve yeni yıl psikolojisi hakkında değerlendirmelerde bulunan Klinik Psikolog Bodur, Türkiye’deki politik kutuplaşmaların topluma etkisi hakkında da açıklamalarda bulundu.

GÜVENLİK ARAYIŞI

Son süreçteki ekonomik gelişmeler doğrultusunda çiftçi, işçi, memur, emekli, iş insanı ve birçok kesim, geleceğe dair belirsizlik hissi yaşıyor. Türkiye’deki belirsizlik ortamı insanların psikolojisini nasıl etkiliyor?

Aslında hepimiz güvende olmak istiyoruz. Belirsizlik duygusu da bizim için bu güvende olma hissine karşı bir tehdit. O yüzden güvende olma hissini tekrar kazanmak için aslında çoğumuz şu an bir netlik yakalamaya çalışıyoruz. Gelecek konusundaki endişelerimiz de biz de kaygıya yol açıyor. Kaygıya yol açmasının sebebi de güvenlik arayışı… Burada kaygının derecesi önemli. Kaygı, kişinin işlevini bozmaya başlarsa, kişinin uğraşları aşırı derecede ekonomi ile ilgili olmaya başladığında kaygı artarsa profesyonel destek alması gerekir.

DEPRESYON VE KAYGI

Özellikle son dönemde; insanların alım gücü düştü, işsizlik ve işsiz kalma korkusu arttı, gelecek kaygısı arttı. Yani bir geçinememe durumu var. İnsanların sosyo-ekonomik düzeyi gittikçe düşüyor. Bu gelişmeler toplumda nasıl psikolojik etkiler yaratıyor?

Burada yine güvensizlik söz konusu… Sosyo-ekonomik düzeyin düşmesi, fırsatlara erişimimizin kısıtlanması kaygıyı tetikliyor. Ve insanlarda geçinememe problemi var. Bu nedenle güvensizliğin yanında bir de ‘yetersizlik’ duygusu da ortaya çıkabilir. Yetersizlik duygusu işin içine girdiğinde depresyon ve kaygı da işin içine girer. O yüzden depresyon ve kaygı da bir artış olduğunu söyleyebiliriz.

ERİŞİM SINIRLANDI

Pandemi döneminde psikolojik destek alan, psikiyatrik ilaçlar kullanan, psikolojik problem yaşayan kişi sayısında artış olduğunu biliyoruz. Özellikle son dönemdeki olumsuz tablo doğrultusunda şu an ki nasıl değerlendiriyorsunuz?

Aslında bu süreçte de psikolojik destek alanlar arttı ancak aynı zamanda ekonomik imkanlar kısıtlandığı için destek alan kişi sayısı azaldı. Çünkü insanların ekonomik durumlarından dolayı psikolojik desteğe erişimi sınırlandı. Çünkü psikolojik destek konusunda devlette kadro yetersizliği var, özelde de ücretler yüksek. Herkesin ekonomik durumu psikolojik destek almasına imkan sağlayamayabiliyor.

ÖZGÜVENE ETKİ EDEBİLİR

Bazı araştırmalar yoksul veya yoksullaşan ailelerin çocuğunda ‘özgüvensizlik ve saldırganlık eğilimi’ gözlenebileceğini söylüyor. Ailenin yoksulluğu ya da yoksullaşması çocuğu nasıl etkiliyor?

Burada çocuğun yaşadığı ortam önemli. Sosyal ortamı nasıl, sosyo-ekonomik olarak ne durumda… Bunlara bakmak gerekir. Örneğin özel okulda okuyan bir çocuğun gelirinin düşmesinden bahsediyorsak önemli bir etkisi olmuyor ama yoksul bir çocuğun gelirinin daha da düşmesinden bahsediyorsak çok farklı bir etkisi oluyor. Bu durum, temel ihtiyacın ne kadar karşılanabildiğine göre değişebiliyor. Eğer temel ihtiyaçlarda bir kısıtlamaya gidiliyorsa tabi ki bu durum çocuğun özgüvenine, agresifleşmesine etki edebilir.

AİLEYE ÖNEMLİ ROL DÜŞÜYOR

Ergenlik döneminde bir çocuğu baz alırsak yoksul ve yoksullaşmanın psikolojik etkisi üzerine neler söylersiniz? Ergenlik çağı kimlik krizleriyle kişiliğin belirlenmeye başladığı ve akranlar arasındaki rekabetin yüksek olduğu bir süreç… Ve bu süreçte yaşanılanlar çocuğun kişiliğinin oluşmasında etkili olabiliyor. Bu bağlamda neler söylersiniz?

Ergenlik döneminde yetersizlik duygusunun ön plana çıkması söz konusu. Çünkü akranlarıyla yarış içinde olduğu için, birinin eriştiği bir şeye diğerinin erişememesi buradaki yarışta bir yetersizlik hissinin ortaya çıkmasına neden olacaktır. Ve çocuğun kişiliğinin oturmaya başladığı dönemler olduğu için o dönemde yaşanan bir yetersizlik hissinin aslında hayatı boyunca süreceğini söyleyebiliriz. Burada ailenin bunu çocuğa nasıl yansıttığı önemli. Çocuk kendini değersiz de görebilir, ailenin durumunu anlayıp yoksulluğunun farkında da olabilir. Aileye önemli bir rol düşüyor.

GEÇİCİ BİR MUTLULUK

Biraz da yeni yıla dair konuşmak isterim. Öncelikle şunu sorayım; yeni yıl bizi neden mutlu eder? Her yeni yılda coşkulu oluruz, kutlamalar yaparız. Neden?

Burada yeni yıla yüklediğimiz anlam önemli. Yeni yıla, yeni bir sayfa anlamı yükleyen insanlar, yeni yıla yönelik çok beklentileri olan insanlar oluyor. İnsanlar kendileriyle ilgili yeni yıl hedefleri koyabiliyor. Aslında yeni yıla verdiğimiz anlam bu yüzden önemli. Bu hedefleri gerçekleştirmek için bir zaman çizelgesi… Ancak yeni yıl ile ilgili incelediğim bazı araştırmalar doğrultusunda birkaç şey söylemek isterim, araştırmada yeni yılla ilgili hedeflerin çok uzun sürmediği, insanların yüzde 80’inin ilk ay sonunda bu hedeflerden uzaklaştığı görülmüş. Aslında bu bizim için geçici bir mutluluk.

İnsanlar yeni yılda yeni hedefler koyuyor, geçen yıldaki hayal kırıklıklarını, olumsuzlukları geride bırakmak ve yeni umutlar beslemek istiyor. Ama bahsettiğiniz gibi bu hedefler çoğunlukla sürdürülemiyor. Bunun sebepleri neler?

Sürdürememe nedenlerine baktığımızda koyduğumuz hedeflerin netliği ve büyüklüğü önemli. Erişilebilir hedefler koymak tatmin edici sonuçlar almamız konusunda bize yardımcı olabilir. Büyük kararlar almamızın sebebi çoğunlukla, süreci sabırlı geçiremediğimizden kaynaklı. Yani sürece katlanamayacağımızı düşündüğümüz zamanlarda büyük kararlar almaya ve ani değişiklikler yapmaya çalışıyoruz. Ama en temel en geçerli değişikler yavaş yavaş yapılanlardır. Bir anda büyük bir değişim beklemenin ne kadar doğru olup olmadığı tartışılır.

HEDEFLERİ KÜÇÜLTMEK...

Bir de yeni yıla girerken bir önceki yıla baktığımızda o zamanda pek çok karar alıp pek çok hedef koyduğumuzu ama birçok kararı uygulamadığımızı, birçok hedefi gerçekleştiremediğimizi veya ilerleme kaydedemediğimizi görüyoruz. Bu bizde nasıl bir psikolojik etki yaratıyor?

Bu iki taraflı bir sonuca yol açabilir. Hem hayal kırıklığına yol açabilir hem de farkındalık yaratıp hedeflerimizi küçültmemiz gerektiğini gösterebilir. ‘Eğer ki geçen yıl bu hedefi elde edemediysem bu yıl hedefi küçültürsem elde edebilirim’ diye düşündürebilir.

ÇOĞUNLUK KAYGILI

Genel bağlamda değerlendirirseniz 2021 yılını geriden bırakan Türkiye’nin psikolojisine ilişkin neler söylersiniz?

Pandemiden çıkamadığımız için Türkiye’nin psikolojisini olumsuz değerlendiriyorum, bunun üzerine ekonomik kriz de eklendiği için şu an çok daha kötü bir yerdeyiz. Hepimiz bir psikolojik rahatsızlıkla mücadele ediyoruz. Ülkemizdeki insanlar hu konuda gerekli yardımı da alamıyor, devlet hastanelerindeki kadro eksikliği, özel sektördeki pahalılık gibi nedenlerden dolayı… Şu an çoğunluğun kaygılı olduğunu söyleyebiliriz.

ANDA YAŞAMAYI ÖĞRENMEK...

Ülke olarak zorlu bir 2021 yılı geçirdik. Pandemi, ekonomik sıkıntılar, doğa felaketleri ve tabi ki bireysel sorunlarımız… Bunları hepsini düşündüğümüzde yeni yıldan umutlu olmak istiyoruz ama aynı zamanda da bir yıpranmışlık var. Yeni yılda psikolojimizi güçlü tutmak için nasıl bir yol izlemeliyiz?

Burada genellikle tavsiye edeceğimiz şey anda kalmaktır. Gelecekle ilgili belirsizlikler olduğu için anda kalmak belirsizlikleri çürütebilir ve umut etmemizi artırabilir. Psikolojiyi güçlü tutmanın kilidi aslında anda kalmayı öğrenmek ve gelecek hakkında çok fazla endişelenmemek diyebiliriz. Bir de haberlere çok maruz kalmamak yardımcı olabilir.

TOPLUM KISIR DÖNGÜDE

Son olarak da şunu da sormak isterim. Politik açıdan hareketli bir ülkeyiz ve son yıllarda siyasetin etkisiyle toplumda da ciddi bir kutuplaşma söz konusu… Politik gerginlikler toplumu etkileyebiliyor. İnsanlar bu kutuplaşmadan psikolojik olarak nasıl etkileniyor?

Aslında bu durum, insanların öfkesini dışa vurmasını yaygınlaştırıyor. Kutuplaşma öfkeye yöneltiyor, öfke de daha fazla kutuplaşmaya yöneltiyor. Aslında bir kısır döngüye giriyor. Sokak röportajlarında bile bir çocuk yaşlıya, bir yaşlı çocuğa bağırabiliyor. Bu durum içimizdeki öfkeyi dışa vurmamıza biraz daha hazır bir ortamı bize gösterdi. Herkes farklı kutuplarda olduğu için herkes birbirine nefretini kusmaya başladı.

Editör: Haber Merkezi