İklim krizi, ekolojik kriz ve kapitalist üretim ilişkilerine bağlı olarak derinleşen gıda krizi gibi pek çok kriz ve sorun başlığı; toplumsal yaşamı olağan sorunların ötesinde etkiliyor, olağandışı koşullar olağanlaşıyor…

Geçtiğimiz hafta, felaket süreçlerinde devletli iktidarın pek çok örnekte yalnızlığa terk ettiği toplum ve doğaya yönelik yardım ve çözümler üreten kentlerin yerel iktidarlarının bir adım daha atarak halkla birlikte toplum ve doğa için seferber olmasının, tüm yaşam için büyük bir umut kaynağı olduğunu belirtmiştik.

Ayrıca, biraz daha ilerlememiz ve felaketler meydana gelmeden uygulanabilir, kalıcı ve tadil edici bir önlemler setini üretmeli, hayata geçirmeliyiz, demiştik.

Afetlere yönelik sebep-süreç-sonuç aşamalarını kapsayan bütünsel ve ilişkisel bir Toplumsal Afet Stratejisini oluşturarak; tüm kamusal alanda, tüm toplumsal ve doğal yaşamı bu strateji perspektifiyle yeniden değerlendirmemiz gerektiğini, yeniden üretmemizin zorunluluğunu vurgulamıştık.

***

Örneğin, öngörülebilir olan kuraklığın sonucunda meydana gelen üretim yetersizliğini ve toplumun beslenmesi ile hayvancılık için gerekli olan ürünlerdeki yetersizliği gıda krizini derinleştirmeyecek bir önlem setiyle karşılayabilmek mümkünken, piyasa müdahaleleriyle geçiştirilmeye çalışılması, güncel ve kritik bir sorun olarak gündemimizde.

İklim krizinin tarım ve gıda alanına yönelik olumsuz etkilerini öngörmek mümkün. Bunu devletli iktidar da gayet açıkça görüyor fakat önlememeyi tercih ediyor. Sorun ortaya çıktığında piyasacı göstermelik müdahalelerle geçiştirmekle yetiniyor. Ama maalesef derinleşmiş çelişkilerin ve iklim krizinin getirdiği felaketler sonucunda ortaya çıkan sorun, geçiştirilebilecek bir mesele değil.

***

Eğer devletli iktidarın elinde işlevsizleşen merkezi devlet olanakları çözüm üretemiyorsa, kentlerin yerel iktidarlarının bu süreklileşen kriz alanına yönelik bir afet stratejisini oluşturmaya ve uygulamaya ihtiyaç, hatta zorunluluk vardır.

Tekil kent iktidarlarıyla kısıtlı kalmayan, üretim ve tüketim alanlarını kapsayan bir tarım ve gıda stratejisi, Yaşam için Toplumsal Afet Stratejisi’nin bir parçası olarak hayata geçirilebilir ve bu artık hem zorunlu hem de mümkündür.

Tarım ve gıda alanındaki üretim ve bölüşüm ilişkilerinin her düzeyini kapsayan; iklim krizi ve ekolojik krizin, ekonomik ve toplumsal kriz alanlarını da içeren bir yöntemsel bütünlükle değerlendirilmesi sonucunda oluşturulacak tarım ve gıda stratejisi, fark yaratan bir çözüm siyasetinin en kritik örneklerinden birinin yaşama geçirilmesi olacaktır.

***

Yaşam için Toplumsal Afet Stratejisi’nin ışığında, sorunlu her toplumsal alanın yeniden değerlendirilmesi, süreklileşen ve çözümü temel alan alt stratejilerin üretilmesi gerekiyor.

Daha açık ve doğrudan konuşmak gerekirse; hangi kentlerde kimin, neyi, hangi koşullar altında, nasıl üreteceğinin planlanması ve kimin, nerede, neyi, hangi koşullar altında tüketeceğinin eşitlikçi, demokratik ve özgürleştiren toplumsal pratik örgütlenmeler ile belirlenmesi…

Antroposen çağında doğayla uyumlulaştırılmış insan yaşamının geleceğinin, sınıflı toplumsal düzeni aşma hedefindeki eşitlikçi ve özgürlükçü bir yeni yaşam stratejisiyle mümkün olduğunu hiç unutmadan; Yaşam için Toplumsal Afet Stratejisi ışığında her sorunlu alanı yeniden değerlendirmeli, yeni yaşamın toplumsal pratiklerini kentlerdeki yerel iktidarların gücüyle gerçekleştirmeliyiz. Ve sanıyoruz ki yakın vadede başka bir yol görünmüyor. Ya yeni bir yol açacağız ya da yok olacağız; bazen yüzer yüzer bazen biner biner…