Birleşmiş Milletler’e (BM) bağlı Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli'nin (IPCC) ilk raporu yayımlandı. Raporda, sera gazlarının atmosfere salımının devam etmesi sonucu yaklaşık 15 yıl içinde önemli bir sıcaklık sınırının aşılabileceği vurgulanıyor. Ayrıca, bu yüzyıl sonunda deniz seviyelerinin 2 metreye kadar yükselebileceği belirtiliyor.

BM Genel Sekreteri António Guterres, "IPCC Çalışma Grubu 1 Raporu insanlık için kırmızı bir alarmdır" dedi. IPCC'nin belgesinde vurgulu bir şekilde "insan etkisinin atmosferi, okyanusları ve toprağı ısıttığı kesindir" ifadesi yer alıyor.

IPCC raporunda yer alan verileri şöyle aktarabiliriz:

  •   Dünya yüzeyinde sıcaklık, 2011-2020 arasında 1850-1900 arasındakinden 1,09 °C daha yüksekti
  •   Son beş yıl, 1850'den bu yana kaydedilen en sıcak dönem oldu
  •   Son zamanlarda deniz seviyesindeki yükselme oranı, 1901-1971 ile karşılaştırıldığında neredeyse üç katına çıktı
  •   1990'lardan bu yana buzulların küresel olarak erimesinin ve Arktik deniz buzundaki küçülmenin en önemli itici gücü, "büyük olasılıkla" (% 90) insan etkisi
  • Sıcak hava dalgaları da dahil olmak üzere aşırı sıcakların 1950'lerden bu yana daha sık ve yoğun hale geldiği, soğuk olayların ise daha az sıklıkta ve daha az şiddetli hale geldiği "neredeyse kesin”

Her gün daha fazla insanın, daha büyük bir kaygı ve ilgiyle gündemine aldığı iklim krizinin artık sadece kutup ayılarını değil yerküredeki her varlığı tehdit ettiği fark ediliyor.

Bir başka rapor ise Türkiye’den; TBMM İklim Araştırma Komisyonu'nun taslak raporunda küresel iklim değişikliğine bağlı olarak gelişen aşırı hava olaylarının şiddetleneceği ve bunun "Türkiye’nin normali" haline geleceği vurgulanırken, yapısal tedbirlerin alınması gerektiği ifade ediliyor.

İklim değişikliğinin kara ve deniz sıcaklıklarını artırması, yağış miktarı ve şiddetini değiştirmesi sonucunda hava ile bağlantılı doğal afetlerin şiddetinde artışlar meydana geldiği belirtilen raporda, yaşanan can ve mal kayıplarıyla ilgili olarak, “Aşırı hava olayları, büyük ekonomik ve sosyal etkilere neden olmaktadır” değerlendirmesi yapılıyor.

Kısacası, ne dünyada ne de Türkiye’de işler “normal” gidiyor; anormal, artık yeni normalimiz haline geliyor.

Geçtiğimiz haftalarda, Türkiye’de art arda meydana gelen felaketlerden ve devletli iktidarın bıraktığı boşlukta el yordamıyla yaşam mücadelesi vermemizden yola çıkarak kentlerde yerel iktidarların üretebileceği çözümleri ve alternatif yöntemleri tartışmış; bir itidalli seferberlik çağrısında bulunmuştuk.

Bizim bile aklımıza gelecek kadar kendini dayatan toplumsal seferberlik ihtiyacına yönelik ilk adımlardan biri İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’den geldi.

Soyer, başlattıkları seferberliği, Twitter’dan yaptığı açıklamada, “Orman seferberliği başlatıyoruz. Ciğerlerimizi yakan orman yangınları sonrasında ekosistemi koruma vizyonumuzla Orman İzmir eylem planımızı ek faaliyetlerle daha da genişletiyoruz.” ifadeleriyle duyurdu.

Geçmişten beri sürdürülen çalışmaların kapsamının genişlediğini ve sürece hız verildiğini anladığımız açıklamada Soyer, sadece felaketlerle mücadelede değil tüm toplumsal alanlarda ısrarla ihtiyacı vurguladığımız halk katılımını da ayrıntılandırarak, “Son yangınlarda dayanışmanın en güzel örneklerini gördük. Canla, başla tek yürek olduk. 'Orman Gönüllü Ekibi’ kurarak gönüllü hemşehrilerimize yangınla mücadele, orman ekolojisi ve doğa koruma konularında hem teorik hem pratik eğitimler vereceğiz. Ormanlarımızın yer aldığı mahallelerimize yangın müdahale setleri dağıtacağız.” dedi.

Felaket süreçlerinde devletli iktidarın pek çok örnekte yalnızlığa terk ettiği toplum ve doğaya yönelik yardım ve çözümler üreten kentlerin yerel iktidarlarının bir adım daha atarak halkla birlikte toplum ve doğa için seferber olması, tüm yaşam için büyük bir umut kaynağı.

Fakat biraz daha ilerlememiz ve felaketler meydana gelmeden uygulanabilir, kalıcı ve tadil edici bir önlemler setini üretmeli, hayata geçirmeliyiz.

Afetlere yönelik sebep-süreç-sonuç aşamalarını kapsayan bütünsel ve ilişkisel bir Toplumsal Afet Stratejisi’ni oluşturup yaşama geçirmeliyiz. Tüm kamusal alan, tüm toplumsal ve doğal yaşam bu strateji perspektifiyle yeniden değerlendirilmeli, yeniden üretilmeli.

Haftaya, önerdiğimiz Toplumsal Afet Stratejisi’ni ayrıntılandırarak tartışmaya devam edeceğiz.