Günler öncesinden başladık aslında konuşmaya, eylemeye… Pandemiden kaynaklı salonlarda buluşamasak da, çevrimiçi buluşmaları yapıyoruz. Sosyal medyayı etkin bir şekilde kullanıyoruz. Kendimizi koruyarak, fiziksel mesafeye dikkat ederek sokaklarda, parklarda, bahçelerde toplanıyoruz. Konuşuyoruz, dinliyoruz. Biliyoruz ki, şiddetten hiç birimiz muaf değiliz. Hiç birimiz ‘kurtulmuş’ değiliz. Kaç yaşında olursak olalım, ne giyersek giyelim, hangi işte çalışırsak çalışalım, hangi kesimden olursak olalım, feminist ya da muhafazakâr olalım, vekil ya da ev işçisi olalım, öğretmen ya da öğrenci olalım, müdür ya da tarım işçisi olalım erkek-devlet şiddetine maruz kalıyoruz.

Kadına yönelik şiddet, billboardlara asılan gözü mor kadınlı resimlerden çok daha fazlası… ‘Kadına kalkan eller kırılsın’ demekten çok daha farklı bir dili kurarak mücadele edilmesi gereken bir olgu.  Hatta bunlar şiddeti yeniden üreten şeyler. Eğitimli-eğitimsiz, feodal-modern, solcu-sağcı ayrımları ile açıklayamayacağınız, daha doğrusu aklayamayacağınız bir durum!

Bir kadına hiç tokat atmamış olabilirsiniz, ama birlikte olduğunuz kadının maaş kartı sizde ise,

Neyin alınıp neyin satılacağına siz karar veriyorsanız,

Yaptığı alışverişlere karışıyor, kısıtlıyorsanız,

Ev, araba gibi mallar sadece ya da çoğunlukla size aitse,

Evi ve çocukları ihmal edeceği iddiasıyla kariyerine engel oluyorsanız,

Hatta çalışmasına izin vermiyorsanız, ekonomik şiddet uyguluyorsunuz demektir.

Sizin gibi düşünmüyor, inandığınıza inanmıyor diye kızıyorsanız,

Etek boyuna, göğüs dekoltesine, geldiği gittiği saate, görüştüğü arkadaşlarına karışıyorsanız,

‘O’na değil ama çevreye güvenmiyorsanız’,

‘Seven adam kıskanır’ diyorsanız,

Seçimlerini küçümsüyor, aklının her konuya ermediğini, kendini geliştirmediğini iddia ediyorsanız,

Yaptığı yemekleri, temizliği beğenmiyor, küçümsüyor, alay ediyorsanız,

Diğer insanların yanında aşağılıyor, hakaret ediyor, yok sayıyor, konuşmasına izin vermiyorsanız,

Ağzını her açtığında ‘bak şimdi, o işler öyle değil, sen anlamazsın!’ diye sözünü kesiyorsanız,

Cinsiyetçi küfür etmeden maç izleyemiyorsanız,

Hatta küfürsüz tartışamıyorsanız,

Sosyal medya hesaplarını kontrol ediyorsanız, telefonunu, bilgisayarını karıştırıyorsanız,

Trafikte kadın şoförlerle dalga geçiyor, onları sıkıştırıyor, korna ile tedirgin ediyorsanız,

Arabayı sadece siz kullanıyor ya da kadın direksiyon başında iken sürekli müdahale ediyor, kızıyor, bağırıyor, güvenini zedeliyorsanız,

Bunlara isyan ettiğinde ise, ‘dır dırcı’ oluyorsa gözünüzde,

Ve kadının canına ettirmediğiniz ‘tak’, sizin canınızda yankılanıp, sesinizde hakarete dönüşüyorsa,

Siz partide, sendikada, dernekte ‘devrimcilik’ yaparken, birlikte olduğunuz kadın, gömleğinizi ütülüyor, kahvaltınızı hazırlıyor, çocuklara bakıyorsa,

Kadınların iradesini yansıtan politikalara kürsüleri yumruklayarak karşı çıkıyorsanız, 

8 Mart’ta inatla alanda olmak istiyorsanız,

‘Erkek sığınma evleri de lazım’ geyiği yapıyorsanız,

Feministleri faşistlerle bir tutup, ‘bölücülükle’ suçluyorsanız,

Yaşamın her alanında, hayatınızdaki her kadına bunları ve bunlardan çok fazlasını yapıyor ve söylüyorsanız -ki sayfalarca yazabiliriz- psikolojik şiddet uyguluyorsunuz demektir.

Rızası dışında cinsel davranışa zorluyorsanız,

Çocuk doğurması ya da kürtaj olması konusunda zorluyorsanız,

Bekaret kontrolü dayatması yapıyorsanız,

Rızası dışında bedenine dokunuyorsanız cinsel şiddet uyguluyorsunuz demektir.

Ve bir kadının sevgiliniz ya da eşiniz olması, istediğiniz zaman istediğiniz yerde ona dokunabileceğiniz, onunla sevişebileceğiniz anlamına gelmiyor!

Dedim ya, konuşuyoruz biz bunları ve milyonlarcasını. Biliyoruz, sadece bizim başımıza gelmiyor. Kırılan kollar yen içine sığmıyor artık. Seslerimizi yükseltiyoruz. Soluklarımızı birlikte alıp veriyoruz. Dokunuyoruz yüreklerimize. Mücadele ediyoruz, şiddeti durdurmak için, bir kişi daha eksilmemek için. Dayanışma ile güçlenmeye çalışıyoruz. Evlerden, işyerlerinden, sokaklardan, Meclis’ten, partilerden, sendikalardan haykırıyoruz; Vardık, varız, var olacağız!