Kurban Bayramı yaklaştı ya. Ona ilişkin bir yazı değil bu. Hayvanların kesildiği bir günün bayram olarak kutlanmasını doğru bulmayanlardanım.
Başka bir şey anlatacağım.
30 Ağustos günü EGEÇEP'ten arkadaşlarla bir minibüse doluştuk Efemçukuru Köyüne gittik.
Benle birlikte bir gazeteci arkadaşım daha vardı.
Bilenler biliyordur ama bilmeyene bir kez daha anlatalım;
Efemçukuru 'İzmir'in damı'. Kente kuş uçuşu 20 kilometre uzaklıkta. Kurtuluş Savaşı sırasında efelerin gizlendiği yerler olduğu için "Efemçukuru" adını oradan alıyor. Yoksa 700 metre yükseklikte, kente, körfeze yukarılardan bakan Alfons tipi üzümleri ile ünlü bir orman köyü.
Efemçukuru’nda 5 yıldır bir altın madeni çalışıyor. Daha madenin ilk sondajlarının yapıldığı 2001 yılından bu yana izlerim buradaki madeninin gelişim evrelerini. Tam bir hukuk skandalı, tam bir sermaye düzeni öyküsü aslında.
Efemçukuru köylüleri yıllarca altın madenine direndiler. Topraklarını satmadılar. Altın madeninin gönderdiği teklifleri Cumhuriyet Meydanında yaktıkları dün gibi gözümün önünde. Ama karşılarındaki sadece Kanadalı TÜPRAG Şirketi değildi ki.
Hükümet bütün kurum, kuruluşlarıyla madenin yanında yer aldı. Bakanlar Kurulu'nun işi gücü bırakıp altın madeninin elini kolaylaştırmak için, savaş ve seferberlik durumlarında kolaylık olsun diye çıkarılan "Acele Kamulaştırma Yasası"nı ilk getirdikleri yerlerden birisi oldu Efemçukuru.
Köylülerin direnci bu yasadan sonra kırıldı. Tıpkı Kışladağ'da, tıpkı diğer birçok çevre direnişlerinde olduğu gibi.
Birer ikişer topraklarını satmak zorunda kaldılar. İlk satanların toprakları ucuza gitti, son satanlar epey kar ettiler. Madenci, köylülerin çoğunu da iş vadiyle kandırıp ellerinden satın aldı topraklarını.
Tek bir köylü tüm baskılara, "parayı el arabasıyla evine götüreceksin" tekliflerine, Bakanlar Kurulu'nun kararlarına karşı "Efelenmeyi" sürdürdü. Keçi çobanı Ahmet Karaçam.
Köyünde madene topraklarını satmayan tek köylü olduğu için "Yalnız Efe" dendi ona. Lakabının hakkını da bugüne kadar verdi.
İşte Yalnız Efe Ahmet Karaçam'ın 8 yıl tek başına direnişinin hukuki zaferle sonuçlanmasının kutlaması yapıldı 30 Ağustosta, Zafer Bayramı'na denk gelen günde.
Danıştayın en yüksek kurulu acele kamulaştırma kararlarının yasalara aykırı olduğunu onayladı. Tek başına direnen bir keçi çobanı, koskoca altın madenini dize getirdi, çoban matı yaptı...
EGEÇEP'liler ve Yalnız Efe, bu zaferle ilgili basın açıklamasını el konulmak istenen bağlarda yaptılar. Yalnız Efe "8 yıl beni diyemedim" dediği bağındaydı, Mayıstan bu yana da ilk kez gelmişti. Keçilerini bırakamıyordu çünkü.
Bu mahkeme kararı madenin çalışmasını durdurmasa da hem acele kamulaştırma kararları için ülkedeki hukuk literatürüne geçecek derecede önemliydi, hem de direnmenin, tek başına bile kalınsa direnmenin kazanabilmek için tek koşul olduğunun kanıtıydı.
EGEÇEP'liler ve gazetecilerin Ahmet Karaçam'ın bağını gezdiği birkaç saat boyunca altın madencileri de boş durmadılar. Grubu sürekli takip ve taciz ettiler. Gazetecilere kimlik sormaya, tel örgü ötesinde çektikleri fotoğrafları bile engellemeye çalıştılar.
Son alarak da artık dönüşe geçen grubun aracının etrafında birikip gözdağı vermeyi ve tacizi sürdürdüler.
İşin acı yönü ise şu; yaşam savunucularını taciz etmek için araçları etrafına toplananların birçoğu Efemçukuru köylüsüydü! "Amir"lerinin emri ile 30 kadarı vardiya çıkışı köye gitmemiş, gelenleri korkutmaya soyunmuşlardı.
Yanıtlarını aldılar tabi; "eşkiya mısınız?" sorularına, "onurlu olun, madene teslim etmeyin kendinizi" sözlerine muhatap oldular. Oraya zorla getirildiği anlaşılan çoğu genç köylü, kafaları önünde, gruptan uzak sessizce izlediler olanları. Birkaç tane elebaşının kabadayılıkları ise yanlarına kar kaldı.
Daha bir ay öncesine kadar madenin kirlettiği içme suları nedeniyle tanker suyuna muhtaç olan, derelerinden zehir akan ve ormanları, yaşam alanları talan edilen köylülerdi bunlar. Köylülükten kopmuş, 'madenin adamları' olmuşlar, kendi sınıflarına ihanet eder duruma gelmişlerdi.
İşte o güzel atasözü, Efemçukuru’nda cellatları olan altın madenine yaranmak için yaşam savunucularına efelenenler için söylenmişti sanki;
"Yalaka inek kasabın bıçağını yalar"