Her ne kadar gündemde belli çevreler dışında kendine yer edinememiş olsa da geçtiğimiz günlerde bir kadın cinayeti ile daha açtık gözlerimizi güne. Trans birey Hande Kader dayak yedi, tecavüze uğradı ve öldürüldü. Duyarlılık eşiği hayli değişken olan memleket insanının büyük çoğunluğunun belki de olaydan haberi dahi olmadı. Bir şekilde olaydan haberdar olanların içerisinde ise yalnızca küçük bir kesim cinayetin üzerine gitmeye çalışıyor. Sorun elbette yeni değil ve bu coğrafyaya özgü bir sorun da değil. Kadın olmak ve “erkek olmamak” kökleri hayli eskiye dayanan bir sorunun ifadesidir. Bu nedenle ilk fırsatta kadının ve erkeğin tarihine bir göz atmak gerekir üşenmeden. Çeşitli inanç sistemlerindeki kadın erkek tariflerinden ve cinsiyetlere biçilmiş rollerden tutalım da insanın tarih boyunca geçirmiş olduğu tüm politik, ekonomik, kültürel ve sosyal süreçler incelendiğinde soruna dair zihin açıcı bilgilere sahip olabiliriz. 

Kimilerince tarihteki ilk kadın isyanı olarak tarif edilen Lilith’in hikâyesinden başlayıp Hande Kader’in katledildiği güne kadar uzanan bir süreç bu. Öyle ki “erkek olmayan” herkesin payına düşeni aldığı bir süreçtir aynı zamanda. Hemen üç beş gün öncesinde yaşamlarında ilk kez demokrasiden bahseden binlerce insan tarafından linç edilmeye çalışılan şarkıcı Sıla’ya sözüm ona destek olmaya çalışan erkek gazetecinin “erkeklerle ben konuşacağım sen kenara çekil Sıla” dediğini de işittiğimiz bir süreç. Nereden bakarsak bakalım tuhaflıklarla örülü zamanların şahitliği bizimkisi. Geçtiğimiz yıllarda işlenen kadın cinayetleri sonrasında tepkisini ifade etmeye çalışan erkeklerin konuyu “erkek adam kadına el kaldırmaz” şeklinde dile getirişiyle vücut bulmuş garipliklerin zamanlarındayız bir yandan da. Günlük yaşamda şiddet ve cinayetle ortaya çıkan “erkeklik” halinin karşısında bunu “erkekliğe” yakıştıramama pratiği her şeyin yanında yurdum insanının algısındaki ciddi problemlere işaret ediyor. 

Günah sayılan, ayıplanan, ahlaki bulunmayan, namussuzluk olarak tarif edilen onlarca gariplik üzerinden erkek otoritesini zor ve şiddet ile pekiştiren gerici pratik bulduğu yasal güvenceler ile kendisini var etmeye de doğal olarak devam etmektedir. Bir suç karşısında alınabilecek önlemler için tek başına cezai yaptırımlar yeterli değildir ve olmamalıdır da. Ancak işin salt cezai tedbirler kısmında dahi ciddi boşlukların olduğu koşullar önleyici olmayı bırakalım suçun ortaya çıkış sürecinde teşvik edici bir rol üstlenmektedir doğal olarak. Var olan soruna yol açan koşulların ortadan kaldırılmasına dönük kimi tedbirlerin alınması doğru olandır. Yani buradan yola çıkarak nihai olarak yeni bir insanın, yeni bir kültürün inşası zorunluluk halindedir. Ve açıktır ki o yeni insana hepimizin çok çok ihtiyacı var.

NOT: Tarihsel olarak konuya dair kimi duraklar önemli süreçler olarak öne çıkıyor. Örneğin avcı toplayıcılarda kadın ve erkeğin rolleri, eşcinsellerin avcı toplayıcı grup içerisindeki görevleri, neolitikle birlikte kadın ve erkeğin değişen statüsü, çokeşli topluluklarda (çok kocalı ve çok karılı topluluklar ayrı ayrı değerlendirilmeli) kadın ve erkek, aile kavramı ve aile içerisinde kadın ve çocuk emeğinin erkek tarafından denetimi ile gizil sömürüsü, evlilik biçimleri, özel mülkiyet, aşk, cinsellik ve daha birçok başlığa dair layığıyla yürütülecek tartışmalar elbette soruna dair bilimsel açıklamalar getirmek için yeterlidir. Ancak tüm bu tartışmalar günlük yaşamın içerisinde var olan pratiğe ne derece etki eder burası tartışılır. Algıya müdahale anlamında bu tartışmaların önemi elbet yadsınamaz. Bunun dışında günlük yaşamın “erkek hallerine” müdahale etmenin önemini yadsımak ise mümkün değil. Bunun mücadelesini veren tüm kadınlara kolaylıklar olsun.  Sürçü lisan ettiysem affola.