Ne güzel bir giriş. Ama devamı, ne zaman iktidar olanların başı sıkışsa ortaya çıkan sözcük öbeği ile devam ediyor; Vatandaş idam istiyorsa, TBMM’de gereğini yapmalıyız.

İdam cezasına ilişkin tartışmayı; insan haklarını, uygarlık, medeniyet kavramlarını sonraya bırakıp ‘vatandaş istiyorsa’ kalıbına odaklanalım.

Eğer ki vatandaşın istekleri bu kadar önemli ise ve yasama organının vatandaş isteklerini yerine getirmek konusunda böylesine bir azmi varsa, hele bir de yasama organının bu kararlılığı yürütme tarafından uygulanacaksa -iktidar partisi vekilleri tarafından önerildiği düşünülürse öyle olur herhalde- o zaman vatandaşın isteklerinin bir kısmını dillendirmekle bu sürece çam sakızı çoban armağanı bir katkı konulmuş olabilir.

Mesela, vatandaş asgari ücretin açlık sınırından da yoksulluk sınırından da yüksek olmasını istiyor, asgari ücret en az sekiz bin lira olsun.

Mesela, vatandaş altmış beş değil de, elli yaşında emekli olmak istiyor, iyi bir emekli maaşı almak istiyor, kendisinin ve çocuklarının geleceğini güvence altında görmek istiyor, hemen bir yasa değişikliği Meclis’e getirilebilir.

Örneğin gençler, onlar da vatandaş olduğu için herhalde, işsizlik kaygısı yaşamak istemiyor, hemen bir istihdam sağlayacak yasal düzenleme yapılabilir.

Mali olarak çok mu yük getireceğini düşündünüz, o zaman mesela;

Toprak ve hava temiz kalsın diyen köylü vatandaşlar termik santral istemiyorlar, enerjinin sağlanmasında doğal ve çevreye zararsız enerji üretimi yapılmasının zorunlu kalınmasına ilişkin hızla bir yasa yapılarak, çevrenin korunması sağlanabilir.

Çocuklar, vatandaş olduklarını düşündüklerinden olsa gerek, bir eğitim sisteminin ancak yetmiş yılda tam olarak yoluna girdiğini olgusundan hareketle, eğitim sisteminin her yeni bakanın bakış açısı ile yeniden şekillendirmesinin eğitim sistemine zarar verdiğini belirterek mevcut uygulamaların yerine kalıcı, özgürlükçü, fırsat eşitliğine dayalı, parasız ve demokratik bir eğitim modelinin uygulanmasını istiyorlar.

Bunlar olmaz mı? Kavramları riskli mi buldunuz, peki şu önerilere ne dersiniz?

Mesela, adalet isteyenler var, ayrıca belirtmek gerekirse onlar da vatandaş, adil bir yargı mekanizması, kanun önünde eşitlik gibi birtakım istekleri var.

Mesela, virüs salgını sırasında görevlerinin başında olan sağlık çalışanları da, mesleklerinin gereklerini yerine getirirken hastalığa yakalanmaları halinde söz konusu durumun meslek hastalığı kapsamında değerlendirilmesini istiyorlar.

Bu da mı olmadı, o zaman;

Özgür basın, düşünce ve ifade özgürlüğü, maliyeti de yok üstelik, yasalar da izin veriyor, yasal düzenlemeye de gerek yok, yürütme uygulamalarının değiştirilmesinin yeterli olduğu bir alan.

Veya sansür veya tiyatro veya …

Hiçbirisi mi?

Bunları istemeyen vatandaş, idam mı istiyor?

Peki kim vatandaş, kim değil, doğrusu asıl vatandaş ile asıl olmayan vatandaşın ayrımı nasıl?

İdam istemeyen vatandaşın hükmü hangi konuda yok; vatandaşlık bağı mı, istememek hakkı mı?

İdam cezası olmadan vatandaş güvenliğini sağlama konusunda bir zaaf mı var?

Dünyada idam cezasının olduğu devletlerde suç oranında bir azalma söz konusu olmuş mu?

İdam cezasının olmadığı devletlerde, adil bir yargılama sisteminin bulunduğu, gelir dağılımının az çok eşit olduğu, sosyal devlet ilkesinin uygulandığı devletlerde, suç oranı az mı?

***

Sorular çoğaltılabilir, ama iş soru sormakta değil, yanıt alabilmekte. Malum olanın ilanına da maalesef gerek var. İdam bir ceza değildir, idam kurumsallaşmış yapının eli ile insan öldürmenin hukuki olmayan ama yasal olan yöntemidir. İdam, toplumsal uzlaşmazlığın derinleştirilmesidir, idam bazı kitlelerin bilinçli veya bilinçsiz galeyanı, diğerlerinin ise sinmesinin aracıdır. İdam politiktir, hak ve hukukla ilgili değildir. İdam cezasını uygulayan devletlerde suç oranında bir azalma olmadığı gibi adalet sistemi zaafları, baskıcı yönetim sistemlerinin getirdiği sorunlar, gelir dağılımındaki adaletsizlikler gibi birçok etken nedeni ile suç oranında ciddi artışlar yaşanmaktadır. İdam cezasının olmadığı, adil bir yargılama sisteminin bulunduğu, gelir dağılımı eşitsizliklerinin azaltıldığı ve demokrasinin gereklerinin az çok yerine getirildiği ülkelerde ise cezaevleri dahi kapatılabilmektedir. Ama bu durum söz konusu öneriyi dile getirenler tarafından da gayet iyi bilinmektedir.

***

Tarlada çalışmak zorunda bırakılan çocuğa uzaktan eğitim olanakları adı altında koskoca bir araca televizyon takıp tarlaya gönderen ama çocuğunun çalışmak zorunda bırakılmasını engelleyecek bir şey yapmayan, engelli bir çocuğu dördüncü katta sınava sokup, dördüncü kata sırtında taşımak zorunda kaldığı için yakınmaya çalışan annesine ise ‘politika yapma’ diyebilen bir yönetme anlayışının, vatandaşından ancak bu kadar çıkarsama yapması beklenebilirdi.   

***

Bu garip çelişkinin içinde şiire sığınmaktan başka çare kalmıyor.

Ve cellat uyandı yatağında bir gece,

tanrım dedi bu ne zor bilmece

öldükçe çoğalıyor adamlar,

ben tükenmekteyim öldürdükçe”.[1]

 

[1] Ataol Behramoğlu, Dörtlükler, 1974