İhsan Oktay Anar, Türkiyeli en sevdiğim yazarlardan. Bir saniye ne demek en sevdiğim yazarlardan, o benim en sevdiğim yazar. Bir ara yazmayı bırakacağım dedi sanırım verdiği en son röportaj sırasında söylemişti ya da bir şehir efsanesi olarak İhsan Oktay Anar okurları arasında endişeyle yayılmıştı. O dönem benim için de çok üzücü bir haber olduğu için kitaplarını sanki bir daha yazmayacakmış gibi ya da olur da yine yazmaktan vazgeçer diye damıta damıta okudum.

İhsan Oktay Anar’ın kitaplarında anlattıkları başka bir şey. Başka bir âlem, başka bir hayal coğrafyası. Anlattığı karakterlerin hepsinin zihnimde bir şekli var. Kitaplarda girilen bütün dergâhların ışığını gördüm, kokusunu aldım. Galata’dan onlarla birlikte sarhoş indim. Onlar nara atarken oradan geçtim. O çatırdayan ahşap evlerde ben de yürüdüm. Yıldızname çıkaranlarla ben de gökyüzünü izledim. Cumbaların ardından bakan genç kızları gördüm başımı kaldırınca. Her kitabını dolu dolu doyarak okudum. Hele o kitap bitmesin. Büyük boşluğa düştüm. O karakterleri aradım rüyamda. Öyle işte çok seviyorum O’nun kafasının içini.

Eskiden Bostanlı’da yaşardı. O’nu yaz sabahları bakkaldan ekmek almış dönerken görürdüm. Yasemin Kafe’de otururdu. Yine bir şehir efsanesine göre de, yanına tanışmak, konuşmak için gidenleri iterlermişmiş de mışmışmış da muşmuş. Ama bu kara söylenti bende de yer etti. Şimdi benim gibi 1,50’lik bir insan için İhsan Oktay Anar (Hadi gerçeği söyleyeyim. Biz İhsan Oktay Anar okurları O’na kitaplarında bahsettiği Uzun İhsan Efendi’ye gönderme yaparak Uzun İhsan Efendi deriz)  1,90’lık boyu ile bayağı bir Uzun İhsan Efendi. Heybetinden ve kara söylentilerden yıllarca yanına gidememiştim. Bakkaldan ekmek alıp dönerken bile. O’nu bir on yıldır okuyorumdur. Belki daha fazla. Sanırım artık Alsancak tarafında yaşıyor ve son yıllarda röportajlara giderken O’na Alsancak’ta rastlamaya başladım. Bu kara söylentilere de bir gün kulağımı kapattım, kalbimi açtım. Zira O’nu bu kez, vileda sopasıyla gördüm. Bir vileda sopasıyla bankta oturan bir yazar Uzun İhsan Efendi de olsa ne kadar korkutucu olabilir ki. O bankta otururken koşa koşa daha önce okumadığım bir kitabını almak için Kitapsan’a gittim. Koşa koşa da O’nu en son gördüğüm yere gittim. Neyse ki hala orda oturuyordu iki gözümün çiçeği. Kitap elimde en sevimli halimi takındım. Karşısına geçtim. Üzgünüm ne dediğimi hatırlamıyorum. Heyecanlıydım çünkü. Ama kitabımı imzalattım sonra, ‘Asya tam sırasıdır’ deyip; ‘Biliyorum röportaj vermiyorsunuz ama ben gazeteciyim. Sizinle de röportaj yapmayı çok isterim.’ deyiverdim. Hayır dedi. İyi ki de hayır dedi. Zira O’na soru sormak harcım değil. Gerçekten değil. Henüz değil. O sohbetten sonra seke seke  yürüdüm sevinçten. Hani okurlarını tersliyordu, hani asık suratlıydı hani öyleydi de böyleydi de. Hiç de öyle değildi. Güler yüzlü, sıcak, konuşkan çok da tatlı bir İhsan Oktay Anar konuştu benimle. Benim İhsan Oktay Anar’ım bir tane.

Şimdi neden yine sevdiğim bir yazarı bu yazının konusu ettim. Çünkü sağlamasını yapıyorum neden O’nun benim bir numaram olduğunun. Bu haftanın başında O’nun İhsan Oktay Anar olduğunu bilmeyen bir muhabir birkaç soru sordu Uzun İhsan Efendi’ye. Videoda, sanırım kendisine ‘Evrim teorisine inanıyor musunuz?’ dendi ki video Uzun İhsan Efendi’nin ‘Evrim teorisi inanılacak bir şey değil sadece bilimsel bir veri ve adı üzerinde teori’ sözleriyle başladı. Sonrası şöyle gelişti:

Muhabir: Gerçekçiliği nedir size göre?

Uzun İhsan Efendi: Bir kere ben bu konuda uzman değilim. Eğer bir biyologa sorarsanız size gayet gerçekçi ve kabul edilebilir bir şey olduğunu söyleyecektir. Ama tabi kutsal kitaplara da inanabilirsiniz bu konuda. Bu çok daha basittir. Çok daha açıklayıcıdır ve size çok daha zaman kazandırır. AMA BÖYLECE GERÇEKTEN MAHRUM KALIRSINIZ.

Röportajcı: Efendim, peki şöyle bir kanal var şu an; mesela Caner Taslaman hem evrime inanıyor hem Müslüman

Uzun İhsan Efendi – BEN İNANMAYI DEĞİL DE BİLMEYİ TERCİH EDERİM.

Sağlamamı büyük harflerle yazdım.

Devri daim olsun.