Yaygın inanışa göre her şey Adem ve Havva'nın hikayesi ile başladı. Bilindiği gibi Adem ve Havva kendilerine Tanrı tarafından yasak edilen meyveyi yemeleri sonucunda cennetten kovulmuşlardır. Anlatıya göre yaşanan bu olay tarihteki ilk suç, ilk sürgün ve ilk günahtır aynı zamanda. Fakat Tanrı'nın yasağına uymama gibi büyük bir suçun başrollerinde olmaları dahi onları ilelebet sürecek bir günahkarlığın ve lanetin avuçları içerisine bırakmamıştır. Bugüne dek farklı inançlarda Adem ve Havva hep saygıyla anılmıştır. Bunun sebebi ne olabilir dersiniz? Pekâlâ tarih yazıcı erkeğin Havva ve farklı inanışlarda kendine yer bulan bir başka kadın olan Lilith arasında tercih yapma zorunluluğu olabilir. Lilith'e dair anlatılanların tamamı Lilith'in Adem'in Havva'dan önceki ilk eşi olduğunu kabul eder. Fakat Lilith'in asıl önemli özelliği Adem ile arasındaki eşitsizliğe karşı çıkıp, itaat etmemiş oluşudur. Tam da bu noktada  Lilith'in yerine  Tanrı'nın buyruğuna uymama gibi bir suç işlemesine rağmen, Adem'in karşısındaki itaatkar ve isyan etmeyen duruşu ile Havva, örnek, saygı duyulası ve kabul gören bir kadın figürü olarak tarif edilmiş olabilir. Tarihle birlikte inanç sistemlerinin de belirleyicisi ve yazıcısı olan erkek açısından isyankâr bir kadındansa, itaatkâr olan bir kadın figürü her koşulda daha kabul edilebilirdir. Lilith ve Havva'nın hikayelerine şöyle bir göz atınca yazının ilk cümlesinde söz ettiğimiz yaygın inanış da çürümüş oluyor. Öyleyse düzeltelim. Her şey Adem ve Lilith ile başladı. Ve sonrasında kadınla erkeğin birlikte işlediği bir suç ve kadının (Havva'nın) itaatiyle değil, kadının (Lilith'in) eşitlik talebi ve isyanıyla devam etti. Lilith'in cennetten kaçıp dünyaya gelmesiyle birlikte kadının dünyadaki serüveni de başlamış oldu diyebiliriz.

Yeryüzünde ilk insanların hikayesi içerisinde kadın, avcı toplayıcı topluluklarda toplayıcılık yapmaktaydı. Bu noktada var olan geçim biçimi üzerinden avcı toplayıcı topluluklarda bir iş bölümünün ve kısmi bir eşitliğin varlığından da söz etmek mümkün. Erkekler avlanırken kadın da toplayıcılık faaliyetleri ile topluluğun yiyecek elde etme çalışmalarına ciddi bir katkı sunmaktaydı. Şimdiye kadar yapılan bilimsel araştırmalar tarihte soyun anneye dayandırıldığı pek çok anaerkil topluluğun varlığını da ortaya çıkarttı. Öyle ki bu topluluklardan bir kısmı bugünden bakıldığında kimilerince "anlaşılması mümkün olmayan" "çok kocalı" evliliklerin görüldüğü topluluklar olarak da bilinmektedir. 

Yerleşik yaşama geçişle birlikte insan toprağı ekip işlemeye başlamış, böylelikle kadının statüsünün ve topluluk içerisindeki yerinin gerileme koşullarının da temelleri oluşmaya yüz tutmuştu. Her ne kadar kadın neolitiğin başlarında topluluk için gerekli olan yiyeceğin önemli bir bölümünü elde ediyor olsa da sonraları bu durum tam tersine dönmüştü. Toprak ekilip biçilmeye ve bu yolla yiyecek üretimi yapılmaya başlanınca avcı erkek eve dönmüş, daha yoğun kas gücü gerektiren tarım faaliyetlerinde daha çok yer almış, buna bağlı olarak da tarımda uzmanlaşıp, yiyecek üretiminde kadından daha "önemli" bir yer edinmeye başlamıştı. Böylelikle ataerkil düzen kendisi açısından sağlam temeller üzerinde var oluyordu artık. Kadının esareti, takip eden asırlar boyunca sürdü. Öyle ki insanlık tarihinin kimi aşamalarında bu esaret, kadınlar açısından yerini, kıyımlara ve katliamlara bıraktı. Yüzyıllarca süren cadı avlarında kadınlar tarihin en büyük vahşet uygulamalarıyla karşı karşıya kaldı. Lilith her tabloda kızıl saçlı olarak resmedilmiştir. Cadı avlarında ise en çok hedef alınan kadınlar arasında kızıl saçlı olanlar da vardı. Cadı avları bu yönüyle Lilith’in ve yüzlerce yıllık kadın isyanının da yok edilmesi uğraşıydı belki de.  

Kadının yüz yıllar süren esareti aileden başlayıp, topluluklara, oradan daha örgütlü olan toplumlara, modern dünyanın cemaat ve cemiyet tipi örgütlenmelerine kadar uzanmıştır. Yüzlerce yıl önce Ortaçağ Avrupası'nda kadınlar cadı oldukları gerekçesiyle yakılıp katlediliyorken örneğin, 2019 Türkiye'sinde kocası, sevgilisi, abisi tarafından her gün öldürülüp, her gün tacize ve tecavüze uğrayıp, İstanbul'un orta yerinde gaz bombalarına, plastik mermilere hedef olabiliyorlar. 1857 yılında New York'ta greve çıkan kadınlar fabrikada meydana gelen yangında can verirken, 2019 yılında Şili'de Daniela Carrasco polis tarafından kaçırılıp, tecavüz edilip, öldürülüyor. Neyse ki yüzlerce yıldır devam eden bu baskı ve şiddetin karşısında pes etmeyen bir isyan da varlığını koruyor.  

"Kadın ulu orta gülmemeli" diyenlerin, "hamile kadın sokakta dolaşmamalı" diyenlerin, "başı açık kadın perdesiz ev gibidir, ya kiralıktır ya da satılık" diyenlerin dünyasından Lilith'in isyanı eksik olmasın.