Hollanda ve Danimarka üzerinden bisikletli hayat ve bisikletli ulaşım örneklemelerinin bu coğrafyada lehimize değil aleyhimize işlemeye başladığını düşünmeye başladım son zamanlarda. Evet Hollanda da bir zamanlar bugünkü gibi değildi ve bugün geldikleri yer ütopya değil ama oralardaki sonucu tek boyuta indirgiyor, böylece çok küçümsüyoruz gibime geliyor.

Bisikletli ulaşım ve bisikletli hayat bağlamında Amsterdam ve Kopenhag'ın güncel durumu "her yere bisiklet yolu yapalım bakın nasıl herkes bisiklete binecek" basitliğine indirgenemez diye düşünüyorum. Güncel bisikletli tavrımıza baktığımızda belki de tek doğrumuz yolda olmak, sokakta olmak, görünür olmak. Çünkü yukarıda bahsettiğim şehirlerde gelinen nokta arkasında çok büyük tarihsel, ekonomik, sosyolojik ve toplumsal dönüşümleri, itirazları ve mecburiyetleri barındırıyor.

Bu köşede Hollanda'daki dönüşümün özetini sunmaya çalışmıştım daha önce. Dileyen okuyucularım "Çocuklarımızı Gerçekten Seviyor Muyuz?" başlıklı yazımı okuyabilir.

O yazıda tarihsel açıdan bugüne nasıl gelindiğini kısaca izah etmeye çalışmıştım. Orada da anlaşılacağı üzere bu malum şehirlerdeki sonuç o kadar da basite indirgenecek bir süreç değil. İçinde hem itiraz kültürünü, hem demokrasiyi, hem ekonomiyi hem de rasyonaliteyi (akılcılık) barındırıyor. Bu sebeple sadece gözle gördüğümüz fiziki göstergeleri bisikletli ulaşım için yeterli kabul ederek mesafe elde edebileceğimizi düşünmüyorum. Çünkü kentli olmak, kent hakkı, demokratik alan paylaşımı gibi kavramları benimsemiş insanların oluşturduğu toplumlar bunlar. Hayatın merkezine insanı koymuş, diğer tüm unsurları insana göre organize etmiş toplumlar aynı zamanda. Böylece algılamaları taleplerinin biçimini belirliyor. Mesele buzdağı örneği gibi, daha fazlası derinlerde yatıyor.

İşi bu noktadan kavradığımızda başımızı bu şehirlere çevirmek yerine konuya daha ortadan dahil olmuş ve kendilerini adım adım dönüştürme yoluna girmiş şehirler bize daha iyi gelecektir ve bizim şehirlerimiz açısından da daha uygulanabilir yol haritaları bize sunacaktır diye düşünüyorum. Barcelona, Toronto, Sevilla, Portland gibi şehirler bize daha net ve somut rehberler olabilir örneğin.

Bunun bir başka yoldan kanıtı da geçenlerde yayınlanan "Hollanda'da açılan 7000 bisiklet kapasiteli bisiklet parkı" haberidir aslında. Düşünün bisikletlerin otomobillerin yerini aldığı ve bugün bizim burada otomobiller için yaşadığımız sorunların benzerlerini bisiklet için yaşayan bir şehirden bahsediyoruz. Bisiklet trafiğinin akıcılığı hakkında kafa yoran, bisikletlerin park edecekleri yerler ile ilgili yatırımlar yapan yönetim kademeleri. Yani henüz emeklemeye başlamışız ama yetişkinlerin dertleri ile dertleniyormuşuz gibi halimiz.

Fikri olarak bu ayrışma önerim gelişmeleri, yapılanları takip etmeyeceğimiz anlamına gelmiyor. Elbette bileceğiz ancak somut ilerleme için gerçekçi duruşlara ve önerilere ihtiyacımız var. Adım adım, sadece fiziki olarak değil kültürel, hak temelli sosyal ve ekonomik değişimi de içerir şekilde olmalı ki kalıcı olsun ülkemizde bisikletin ilerleyişi.

Atladığımız bir diğer nokta da "tekabüliyet" konusu. Tekabül etmek; denk gelmek, karşılığını bulmak,... anlamına geliyor. Gelişimin tekabül etmesi ise birden fazla alanda, birbirinden etkilenerek, birbirini iterek/çekerek, tetikleyerek, etkileşim halinde değişim ve dönüşüm demek.

Bisikletli hayatın yaygınlaşması ve toplumun hatırı sayılır bir kesimi tarafından benimsenmesi konusu çevremizdeki diğer unsurların durumu ile çok alakalı. Örneğin yılın neredeyse dokuz ayında yağmur gören Londra'da sokaklar muhteşem drenaj yapısı sayesinde daima su birikintilerinden arınmış halde kalabiliyor. Oysa bir miktar kuvvetli yağış alan büyükşehirlerimizin yağış sonrası hallerini hepimiz biliyoruz. Şimdi sormak lazım 3 büyük şehrimizi bu altyapıları ile bisiklet yolları ile örsek ne farkedecek? Gölde bisiklet süremeyiz!

Buradan şu sonucu çıkarabiliriz. Kalıcı ve toplumca benimsenmiş gelişmelerin seviyesi farklı bir çok alandaki gelişmeler tekabül etmeli. Evet kanalizasyonun bisiklet ile alakası var : )

Değişimi tetikleyecek, dünyada top yekün her alanda dönüşümü sağlayacak güçlerden birisi de acıdır ki "küresel ısınma". Umarız ki dünya acı sonuçları ile karşılaşmadan ulaşım tercihlerini ve şehre bakışını değiştirebilsin, otomobile dayalı yaşam tarzını reddedip, otomobillerin hayatına, şehrine verdiği zararın farkına varabilsin. Ancak karnemiz pek iyi değil bu noktada.

Sessiz Devrim e-Bike mı?

Ülkemiz AB'ne üye olmadığı için AB'nin gündeminde pay da alamıyoruz. Birliğe dahil olmuş olsak AB kapsamındaki bazı ortak gündem maddelerine de sahip olacağız. Düşünsel anlamda da kayıptayız anlayacağınız.

Bugünlerde AB'deki bir çok ülkede e-Bike (Elektrik Destekli Bisiklet) 'ın ulaşımda sessiz devrime sebep olacağı konuşuluyor. Çünkü e-Bike hem pedal çevirmeyi bir kenara bırakmayan hem de zorlandığınız noktada, performans gerektiren noktada size destek vererek çıkamayacağınız yokuşları, normal bisiklet ile kat etmede zorlanacağınız mesafeleri mümkün kılıyor. Aynı zamanda 25km/s hıza eriştiğinizde de bu desteği kesiyor.

Türkiye'de şu anda tam bir e-Bike belirsizliği var. Bir yanda sessiz devrimin ana öznelerinden birisi olarak gösterilen bir nesne buralarda hiç ortalarda yok. Sokağa çıkın "VR gözlük hiç gördünüz mü? Kullandınız mı? diye sorun. Çoğunlukla "evet gördüm, taktım, çok acayip bir şey, heyecan verici, gelecekte dünyayı değiştirecek..." gibi yanıtlar alırsınız. Aynı soruyu e-Bike için sorun. Muhtemelen insanlar e-Bike denilen şeyin elektrikli scooterdan çok farklı olduğunu yani meselenin "ver gazı gitsin" olmadığını bilmiyordur. Zira elektrikli scooterların hepsinin arkasında "Elektrikli Bisiklet" yazıyor. Yani scooter satan da bilmiyor. Siz kalkıp "elektrik destekli bisiklet" dediğinizde ise iş daha çok karmaşıklaşıyor. Bir sene öncesine kadar benim için de geçerliydi bu durum.

Başına "e" gelen araçlar ile ilgili bazı çekincelerimi bir kenara koyarak söyleyeyim evet e-Bike devrimsel bir araç.

Elektrik meselesini diğer bir çok mesele gibi ıskalamaz, enerji kaynaklarımızı temiz kaynaklara dayalı olarak çeşitlendirirsek ülke olarak trenin son vagonuna tutunmuş olacağız. O zaman bisikleti de daha farklı konuşma imkanımız olacak.