Liyakat…

Türk Dil Kurumu’nda layık olma, yaraşma, uygunluk, yeterlilik ve yetenek anlamına geliyor. Son zamanlarda en çok tartışılan kavramların başında geliyor liyakat. Mevki ve makamları, hak edenler yerine ehliyeti olmayan kişilere teslim etmek; halk arasında kaba tabirle adam kayırmacılık, bilimsel karşılığı nepotizm. Bürokraside, belediyelerde yıllardır bu kavram etrafından dönen bir tartışma yaşıyoruz. Sanırım bundan sonra da yaşamaya devam edeceğiz. Asıl neden “benden olma, bizden olma” duygusunun ağır olması.

Aramızdan bir kalp kriziyle ayrılan Türk Tiyatrosu’nun önemli ismi Rasim Öztekin, Kavuğu Şevket Çoruh’a devrederken özellikle liyakate dikkat çekmişti. Öztekin, “Kavuğun önemi başka. Bu yılın en komiği, en iyi oyuncusu değil. Bir usta-çırak ilişkisi. Bir liyakat ilişkisi. Bugün Türkiye’de liyakat olayı tamamen unutuldu” sözleriyle durumu anlatmıştı. Kel Hasan Efendi, kavuğu Türk Tiyatrosu’nda güldürü geleneğinin nişanesi olarak kabul ediliyor. Kel Hasan Efendi, kavuğu öğrencisi İsmail Dümbüllü’ye geleceğe taşıması için emanet ediyor. 1968 yılında kavuk dönemin en yetenekli ortaoyuncusu Münir Özkul’a devrediliyor. Münir Özkul’dan Ferhan Şensoy’a geçiyor. Şensoy da kavuğu Rasim Öztekin’e emanet ediyor. 

UNVANLAR HAK EDENLERİN OLUR!

Alın teri ile kazanılmış makam ve unvanlar sizi her şartta geleceğe taşır. Liyakat sahibine yaşarken bir değer, ölümünden sonra bin değer katar. Türk Tiyatrosu, Türk Sineması, Türk Siyaseti böyle değerli isimlere sahiptir. Rasim Öztekin bu isimlerin arasına katılmıştır. Kavuğu Şevket Çoruh’a devretme nedeni herkes tarafından ders olarak not edilmeli. Kalp rahatsızlığı geçiren Öztekin sahneye çıkamadığı için kavuğu devretti. “Kavuk, sahneye çıkanda olmalı” dedi. Üstüne söylenecek daha ne söz olabilir ki!

Sanatçılar toplumun aynasıdır. Tiyatro sanatçılarının ayrı yeri ve önemi vardır. Aydındırlar. İleri görüşlü, geleceği okuyan insanlardır. Tiyatroda, filmde, dizide söylediği replikler kişilerin hayatlarına ülkelerin tarihe yön vermişliği vardır. Yaptıkları sadece oyun değildir. Gelecektir, umuttur, yürektir. Rasim Öztekin ışıklar içinde uyusun. O, Türk Tiyatro Tarihi’nde daha yaşarken yerini almıştı. Sinemaya ve tiyatroya verdiği her karakter gelecekte yaşamaya devam edecek. Kuşaktan kuşağa bir tiyatro öğretmeni, büyük bir değer olarak aktarılacak.

Son cümle: “Güle güle Bob Marley Faruk… Güle güle Sürmeli… Seni çok sevdik Sivaslı İsmail… Işıklar içinde uyu Fehmi Baba…”