Epeydir yazmıyordum. Ümit bana köpürüyordur ama kalender adamdır, bir o kadarda sabırlı, sabırla bekledi beni sağ olsun.
Yeniden yazmaya başladım, hem de mücadelenin en çetin yerinden.
Hiç sözü dolandırmadan anlatmaya başlıyorum.
İzmir’deki sendikal mücadelenin efsane bir ismi vardı, yakından takip eden herkes bilir, Ahmet Mutuoğlu, yakın zamanda bir kalp krizi sonucu hakka yürümüştü…
İşte onun başkanı olduğu, benimde üyesi olduğum Belediye İş İzmir 2 nolu şube olağan genel kurula gidiyor 12 Kasım da…
Delege seçimlerini geçen Çarşamba bitiren şube hızlı bir şekilde, baskın bir genel kurul kararı aldı.
Adaylar ne yapacağını şaşırdı, aday olmayı düşünenler zamana yenik düştü.
158 tane delegesi olan şube, 12 Kasım Pazar günü genel kurulunu gerçekleştirecek.
Şubenin üye yapısının, üçte birini kadrolu üye yoldaşlar oluşturuyor.
Geriye kalan üçte ikilik kısmını da İzbelcom şirket personeli ve temizlik işçileri oluşturuyor. 
Seçilen delege yapısı da üye yapısı gibi dağılmış, üçte biri kadrolu, üçte ikisi İzbelcom ve temizlik işçisi yoldaşlar…
Delege seçiminden sonra, sürece yakından dâhil olup aday olmaya karar veren arkadaşları izledim.
Bu kısa sürede aday olan yoldaşların sebep olduğu ihtiraslardan üç komedi, iki de drama filmi yazmaya karar verdim ama sonra vazgeçtim çünkü başka bir planım var.
Aday olan yoldaşlardan söz etmek gerek.
Her zaman her yerde olduğu gibi mevcut yönetim yeniden aday.
Ahmet ağabeyin amansız gidişinden sonra yerine yardımcısı Metin Şanlı gelmişti, onun liderliğinde yönetimi komple aday.
Yönetimine olan tepkileri durduramayan Metin abinin işi gerçekten çok zorç
Metin abiye ilk tepki şuradan doğmaya başladı; Ahmet ağabey hakka yürüdükten sonra olağanüstü bir seçimle güven tazeleyerek o koltuğa oturmalıydı…
Ama Metin Şanlı öyle yapmadan geçti oturdu yerine, şimdide aday!
Aday ama Metin abinin yönetiminde bulunan birçok şube yöneticisi, kendi bölgelerinde delege çıkamadı, doğal delege olarak yola devam ediyorlar.
Bu da şu demek oluyor, yönetime tepkiler bir hayli fazla…
Adaylıklarını saygıyla karşılıyorum, hatta bu süreçte doğru yalan bilmiyorum Başkan adayı Metin Şanlı konuşma ve diksiyon dersleri alıyormuş.
Bence en güzel haber bu, kişisel gelişimi her daim desteklemişimdir, başarılar diliyorum.
Gelelim bir başka aday yoldaşa.
Nevzat Bey…
Nevzat Bey diyorum, yazıya başladığımdan beri adamın soyismini düşünüyorum bir türlü aklıma gelmedi, protokol gereği abi demeyeyim ‘Bey’ diye hitap edeyim istedim.
Nevzat Beyi tarif etmek gerekirse, kendisi evlerinde pabuçla gezen, sofraya gran tuvalet oturan, aristokrat bir ailenden geliyormuşta, geçerken bizim işçi sınıfına da bir uğramış, bu fakirler ne yapıyorlar diye bakmaya gelmiş gibi havası var.
Kendisinden başka bir kimsenin herhangi bir konuda herhangi birşeyi bilmesine ihtimal yok. yani ona göre öyle, ego bin beşyüz.
Bir başka handikap da şu; kendisini canhıraş destekleyen sarışın bir ablamız var, Fatoş abla…
Geçen dönem şube yöneticisiydi, kendisini seçen iradeye bile sormadan yönetimden istifa etti…
Bu dönemdeki delege seçimlerinde ise, oylamaya bile katılmadı, iradeyi bu denli yok saydı, şimdi aristokrat bir beyefendiyi ateşe atıyor.
Neyse onlara da başarılar dileyelim.
Gelelim şimdi esas meseleye.
Başta da yazdığım gibi üye ve delege yapısının üçte biri kadrolu yoldaşlardan, üçte ikisi İzbelcom ve temizlik işçisi yoldaşlardan oluşuyor.
Her nedense sayıca fazla olan izbelcomdan bir tane bile aday yok!
Nedenini de sonradan öğreniyorum.
Nevzat Beyler demişler ki; şirket personeli aday olursa, toplu sözleşme esnasında patron kızarsa, şirketi bi fes ederse, şube düşer hepiniz ayazda kalırsınız.
Ki bunu bizzat ben görüşmemizde kendisine sorduğumda da şöyle açıkladı; şirket personelinin başkan olması devlete ve patronun eline koz vermektir diye buyurdu…
Bu güne kadar bekledim, bir tane şirket personeli aday olsa da oyumu ona versem diye, ama yok!
Daha ne kadar bekleyeceğiz?
Şirket personeli arkadaşların sorumluluğunu ve haklı mücadelelerini omuzlarımda hissederek bu dönem Belediye İş 2 nolu şubeye ben aday oluyorum, bunu da buradan açıklıyorum.
Kadrolu arkadaşların, şirket personeli aday olursa şöyle olur böyle olur söyleminin iş barışına vurulmuş en büyük darbe olduğunu düşünüyorum.
Aday olan arkadaşların ağzından henüz toplu sözleşmedeki kazanımlarımızın neler olacağını duymadık.
Kaybettiğimiz yoğurt hakkımız ne olacak? 
iş riski dağılımındaki büro personeli ve saha personeli arasındaki adaletsizliği ne olacak?
Konak belediyesinin kazanımı olan tikıt hakkını bizde kazanabilecek miyiz?
Kanalizasyonda çalışan arkadaşların koku pirimi gibi kazanımları olacak mı, bunlar için patrona bastırılacak mı?
Teknolojik yapıdan izbelcoma geçen arkadaşların toplu sözleşme sonucu kaybettiği haklar ne olacak?
Bunların hiçbirinden söz edeni henüz duymadım. 
Nerde ne kadar iş barışını yaralayan söz varsa hepsini duydum ama!
İşte bu sebeple umudunuzun bekçisi olmaya geliyoruz.
Merak etmeyin, sayımız iş barışını ve kazanımlarımızı ayakta tutacak kadar çok.
Biliyorsunuz önümüzdeki toplu sözleşme dönemine, ohal süreci gölgesinde gideceğiz.
Yani enflasyon farkından fazla, bir kuruş zammı bize çok görecekler.
Bunun yanında sosyal haklarımızı tırpanlayacaklar.
Bu kazanımlar için önce iş barışını ve birliğini sağlamak, sonra sosyal hak kazanımlarımızı koruyup üzerine neler alabilirizi tartışmalıyız.
Çünkü bu kavga ekmek kavgasıdır, bu mücadele emek mücadelesidir.
Umudunuzun bekçisiyim.
Yazılarım devam edecek…