Haziran 2017’de İz Dergi için özel bir ‘Muzaffer İzgü’ sayısı hazırlamak istemiştik.

Aşağıdaki paragraf, işte o sayının benim kalemimden çıkan sunu yazısı:

“Uzunca süredir İzmir’de yaşayan Muzaffer İzgü’yü dergimizin sayfalarına geçen yıl kitap fuarına özel olarak hazırladığımız sayımızda taşımak istemiştik. Kendisini aradığımda ‘Sevgili eşimi kaybettim, derin bir keder içindeyim, maalesef yazamam’ cevabını aldığım için üzülmüştük. Bu yıl, sevgili yazarımız Bekir Yurdakul, özel bir sayı hazırlamak üzere dergimize geldiğinde; Muzaffer İzgü’nün sağlık durumu ile ilgili kötü haberler henüz yayılmamıştı. Elinizdeki bu sayıyı hazırladığımızda, ‘zıkkım’ gazete ‘Muzaffer İzgü ölümü seçti’ başlığını henüz atmamış, sosyal medyada o yanlış haber yayılmamıştı. Bu özel sayıyı elimize alarak, kendisini ziyaret etmeyi hayal ediyorduk ve dergiyi matbaaya-baskıya göndermek üzereydik ki, Bekir Yurdakul’dan gece saatlerinde o acı haberi aldık. Bu yazı dergiye sonradan eklendi. Kayda geçen son sözlerini sizinle üzüntü içerisinde paylaşıyoruz. O’na dair söylenecekler ise bitmeyecektir. Saygı ile”

Muzaffer İzgü kendisi için hazırladığımız dergiyi göremeden aramızdan ayrıldı. Son röportajını da bize vermiş oldu.

O röportajdan iki soruyu ve cevabını paylaşmak istiyorum:

Uzun zamandır İzmir'de yaşıyorsunuz. Neden İzmir'i tercih ettiniz?

İzmir, bir kez iklim olarak Adana'ya çok benziyor. Sebzesi, meyvesi bol. Hepsinin dışında çok uygar bir kent. Türkiye'nin uygar kentlerinden biridir. Sağ olsun gelen başkanlar da İzmir’imizi güzelleştirmeye çalışıyorlar. Bazen eşimle de giderdik Kordon’a, Alsancak’a; gezer, hayran olurduk. Açık söyleyeyim İzmir’i de, anılarımla dolu Aydın’ı, Adana’yı da çok seviyorum.

Gelecekle ilgili planlarınız neler?

Eşimi kaybettikten sonra... Gökyüzü niye masmavi? Niye bu tarafı sarı, bu tarafı yeşil, bu tarafı kırmızı, bu tarafı mor değil? Bak, bak, bak... Kaç yaşındayım ben yahu? 84! Hep bunu görüyorum. Bugün dolma yiyorsun, dokuz gün sonra bir daha dolma yiyorsun. Dolma yemeye mi geldim bu dünyaya? İlkbahar, yaz, sonbahar kış... İlkbahar, yaz, sonbahar, kış... İşte kiraz mevsimi gene geliyor. 84. kez kiraz mevsimini göreceğim...

Her şey bana birer yineleme gibi geliyor. Artık, yaşın gereği galiba bu. İyi ki doktor olmamışım. Ben yaşta birisi gelse “Doktor, ölecek miyim?” dese git, git derim. Ölüm korkusu nedir insanlarda, onu da hiç anlamıyorum. Ben varsam ölüm yok zaten, ölüm geldiği zaman ben yokum. Bu korkular, bu anlamsız şeylerden uzaklaşın. Düşünün, okuyun, yardımcı olun, güçsüzden yana olun, akıl verin, akıl alın... Bunların hiçbiri yok insanlarda.

“Dolma pişti mi?”

“Pişti. Gel, ye...”

Son sözüm bu...”

***

Röportajın tamamını okumak isteyenler, izgazete.net’e göz atabilirler.

3 gün önce Muzaffer İzgü’nün ölüm yıldönümüydü.

Gazetemiz, 27 Ağustos tarihli sayısında “İzgü’yü ne belediyeler, ne edebiyatçılar hatırladı. ÇOCUKLARIN DEDESİ İZMİR’DE UNUTULDU” manşeti ile çıktı.

Yazar arkadaşları Yunus Bekir Yurdakul, Mavisel Yener ve oğlu Ahmet Şahin İzgü, İzgü için, ömrünün 40 yılını geçirdiği İzmir’in hiçbir yerinde anma etkinliği düzenlenmemiş olmasına doğal olarak sitem etti.

***

İzgü yaşarken, onun popülerliğinden faydalanmak için etkinlik üzerine etkinlik yapanlar, İzgü’den sonra vefasız davranacaksa; buna en sert tepkiyi de hayatta olan edebiyatçılar ve çocukluğunu Muzaffer İzgü kitapları ile geçiren okurlar vermelidir.

Dünkü manşetimiz, belediyelerin kültür müdürlüklerini eleştirme haberi değildir. Yerin dibine sokma haberidir. Başta, Muzaffer İzgü’nün uzun yıllar yaşadığı Karabağlar Belediyesi’nin Kültür Müdürlüğü olmak üzere; dileriz tüm yetkililer bunu anlar.

“Dolma pişti mi?”

“Pişti. Gel, ye...”

Son sözüm bu...”