Ülkemizin bugün için en acil ihtiyacı yumuşama ortamının sağlanmasıdır.

Yönetim sorumluluğunun, çoğunluğun oylarıyla iktidar olan hükümette olduğu ne kadar doğru ve gerçekçi bir tespitse, uzlaşma ve yumuşamaya katkı sağlamak görevinin de hepimize ait olduğu, o kadar doğru ve gerçekçi bir tespittir.

Tırmanma eğilimi gösteren kurumsal ve toplumsal kutuplaşmanın, gerginliğin giderek demokrasiye ve ülkeye onarılması güç zarar verdiği, geniş kesimlerce paylaşılmaktadır.

Yaşanılan süreçte çare yumuşamayı, uzlaşma ve dayanışmayı sağlayarak özgürlükçü demokrasi ile ulusal değerlerden ortak payda oluşturmaktır.

Çoğulcu anlayışta yüzde 99’la yüzde 1 aynı sorumluluğa ve hakka sahiptir. Bundan ötürüdür ki batı demokrasisinin oturduğu eksen çoğunluk değil; çoğulculuk eksenidir.

BÜTÜNCÜL DEMOKRASİ

Demokrasi herkesi ve herkesimi kucaklayan, toplumun tümünün hak ve hukukunu koruyan, herhangi bir sınıf, zümre ve inanç grubuna öncelik ve ayrıcalık tanımayan bir yönetim anlayışını ifade etmektedir. Aynı şekilde en üst hukuk metni olan ve bağlayıcılığı tartışmasız, bir tek yurttaşın bile hak ve hukukunu güvence altına alan Anayasa da herhangi bir siyasi partinin ve iktidarın değil, ulusun ortak değeridir.

Bu noktadan hareketle Anayasa “Egemenliğin kayıtsız şartsız ulusa ait olduğunu ve ulusun egemenlik hakkını yetkili organlar eliyle kullanacağını” hüküm altına almıştır. Kuvvetler ayrılığı prensibi de egemenliğin yetkili organlar eliyle kullanılmasını öngörmüştür.

Siyasal iktidarlar egemenliğin tek sahibi ve kullanıcısı değildirler.

Demokrasi bir yönüyle birbirine karşı hiyerarşik üstünlüğü olmayan yasama, yargı ve yürütme erklerinin oluşturduğu hassas denge rejimidir.

Buradan çıkan sonuç devletin tapusu siyasal iktidarın değildir. Siyasal iktidar devletin tek sahibi değil, hissedarıdır.

ÇÖZÜM HALKTA ARANMALI

Hukuk, konumu ne olursa olsun hiçbir kişiye, makam sahibine ve kuruma dokunulmazlık hakkı vermez. Ancak, siyasetin sorunlarını da hukukla çözmeye çalışmamak gerekir. Siyasetin sorunlarını bizzat siyaset çözmelidir. Siyasetin problemleri için yargıyı öne çıkarmak yargının siyasallaşması sonucunu doğurur.

Temel prensip olarak siyasi partileri halk kurar, halk da kapatır.

Ulusal irade dinamik güçtür. İktidara taşıdığı partiyi günü geldiğinde muhalefete de itebilir. Ancak bu doğal süreç siyasal partileri Anayasa’ya ve hukuka karşı dokunulmaz kılmaz.

Ulasal iradeyi mahkeme salonlarına taşımamak için herkes üzerine düşen sorumluluğun gereğini yerine getirmelidir.

Demokrasi çarkının üç dişlisinden biri yargıdır. Yargı dişlisini aşındırmak demokrasi çarkının dönmesini engeller.

Sonuç olarak: Hukuk, demokrasi ve ulusal iradenin hiçbirinden vazgeçmeden ülkemizi esenliğe taşıyacak çözümleri üretelim.