15 Mayıs 1919’du hayırsız işler başladığında. Katiyen istemiyordu itilaf devletleri, katiyen istemiyordu Yunan’daki solcular ama daha sonrasında fikirleri geliştirilip “Faşizm” diye adlandırılacak Venizelos kararlıydı. İngiltere’nin de ittirmesiyle İzmir’e çıkıldı. Gerçekle ilişkisi olmayan siyasi bir programdı, iflas etti. Gerisinde İzmir’in kozmopolit ve barışsever yapısını küle çevirerek.

2 Eylül 1922 tarihinde Venizelos tarafından İzmir’e tayin edilen Vali Aristidis Stergiadis, memurlarına arşivleri toplamalarını, önemli kısmını imha etmelerini ve şehri boşaltmaya hazır olmaları emrini vermişti. 30 Ağustos’tan bu yana Batı Anadolu, Yunan ordusundan ve yerli Rumlardan boşalıyordu. Özellikle yerli Rumlar, Yunan ordusunun 3 sene önce Türklere yaptıklarını duymuş ve aynısını Mustafa Kemal’in ordusunun kendilerine yapacağını düşünmeye başlamışlardı. İzmir şehrinde görülmemiş işti ama gerçekten bir kıtlık yaşanmaya başlanmıştı. Güvenlik hiç kalmamıştı, üç yıl üç aylık bir işgalin sona ereceği belliydi. Stergiadis, İzmir’in Helenleştirilmesi programının başındaydı. Ve bunu Türkleri fazla ezmeden uygulamak gerektiğini düşünse de herkesin bu fikri anladığını söylemek mümkün değildi. Sonuç onun için hazin oldu. 1922’de şehirden giderken, en büyük düşmanları Rum-Ortodoks kilisesi ve İzmir Yunanlıları olacaktı ve kalan hayatını Yunanistan’da değil Fransa’da geçirecekti.

Stergiadis, Venizelos’un yakın çevresindendi. İzmir’e tayin edilen memurların içinde hem hukuku bilmesi hem de ayrıca İslam hukuku üzerine hakimiyeti ile de tanınıyordu. Stergiadis öncesinde Girit’te “Yanya” valiliği yapmıştı. Orada azınlıkların hukukuna riayet eden bir memur olarak tanınmıştı. İzmir’de doğrusu temel iktisat prensipleri dışında Türklerle Yunanlılar arasında ayrım yapmamaya çalıştı. Daha evvelki valilerden İttihatçı Rahmi Bey’in aksine şehrin Levanten aileleriyle de fazla yakınlık kurmadı. Onlardan seçkin bir centilmen diye aferin alamadığı gibi, bölgenin Rumlarıyla da pekiyi geçinemedi. Zira bölgenin Rumları işgalden çok şey bekliyordu. Kiliseyi de memnun edemedi, hatta valiliği sürecinde kavgalı bile oldu.

Şehrin Yahudi nüfusu hiçbir zaman işgalcilere itibar etmedi. Uzun tarihin çileleri yanında 1912’de Selanik şehrinde Hellen-Hıristiyan zihniyetin yaptığı katliam anılardaydı. Şehrin ekonomik hâkimi olan Avrupa kökenli Levantenler ise mazide Osmanlı idaresinin onlara verdiği güven ve imtiyazları yeni idarede bulamayacaklarını biliyorlardı. Yunanistan’ın gönderdiği vali Stergiadis onların nezdinde hiçbir zaman II. Meşrutiyet döneminin valisi Rahmi Bey’in üstün görünüşüne sahip değildi.

Daha işgalin başında Rumeli ve Balkanlardan ve Girit’ten gelen göçmenler ile yer Türklerin oluşturduğu Müslüman nüfusun Yunan işgaline güvenmediği açıktı. Hal böyle olunca Mustafa Kemal Paşa Anadolu’ya geçmek için fazla beklemedi. Türkiye yenikti, Türkiye bitikti ama herhangi bir koloni ülkesi değildi, herhangi bir Ortadoğu ülkesi değildi. Bir devletti ve öyle kalacaktı.

Üç yıl üç aylık işgalin son aylarında Yunanistan, Ege’de kendine bağlı ve paralel bir İyonya Cumhuriyeti kurmaya çalıştı. Yunanistan milli bankası İzmir ve Ayvalık’ta şubeler açtı. Adaların da dahil olduğu bir Ege Üniversitesi kurulmaya çalışıldı. Amma ve lakin gerçek dışı bir fikir üzerine inşa edilen bu çabalar en nihayetinde 9 Eylül günü sonlanacak ve İzmir şehri, bir Avrupa şehri olma macerasını sağlam temeller üzerinde, onu yakmaya kıyamayacak, şarkılarla onu süsleyecek insanlar ile devam edecekti. Zaferimiz kutlu olsun.