AKP iktidarında Türkiye, nefret suçlarının arttığı, muhaliflerin hain, gayri milli, terörist, işbirlikçi, din düşmanı, yabancı uşağı gibi suçlamalarla yaftalandığı, her on kadından dördünün fiziksel şiddete uğradığı, siyasi şiddet, aile içi şiddet, kadın ve çocuklara yönelik şiddet, maganda şiddeti, hastane, okul ve trafikteki şiddet her geçen gün tırmanıyor. Yine dövülen doktorlar, veliler tarafından bıçaklanan öğretmenler, hedef gösterilen sanatçılar, azarlanan memurlar, aşağılanan bilim insanları, tehdit edilen öğrenciler gibi günlük haberlerin vazgeçilmez parçaları haline geldi. Genel olarak

yaşanan toplumsal çöküntü nedenlerinin başında sosyo-ekonomik nedenler geliyor. AKP iktidarı siyasi ve toplumsal yaşamı, bitmeyen bir kavga olarak görmekte, uzlaşma yerine çatışmayı körüklemeyi yeğlemektedir. Demokratik muhalefet yapan her kuruluş ve hareket ülke için tehdit olarak gösterilmekte, yurttaşların gözünde düşmanlaştırılmaya çalışılmaktadır. Kutuplaştırma, toplumsal yarılmaların ve ayrışmaların derinleşmesine, önyargıların, nefret duygularının tırmanmasına yol açmaktadır. Sonuçta Türkiye sürekli toplumsal çalkantı ve siyasi istikrarsızlık yaşayan bir ülkeye dönüşmüştür. İşte bu kronik çatışma ve kavga ortamı, günlük yaşamda artan suç ve şiddetin başlıca nedenleri arasında yer almaktadır.

CİNSİYET EŞİTSİZLİĞİ

Türkiye, siyasi islamcı AKP yüzünden dışarda, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin en derin yaşandığı; eğitim, sağlık, istihdam, siyasete katılma ve şiddet gibi temel başlıklarda kadınlara yönelik sistematik ayrımcılığın yapıldığı bir ülke olarak anılıyor. Açık ve net bir şekilde kadının sosyal yaşama bir özne olarak dahil olmaması için sistematik bir saldırı süreci işletiliyor. AKP, kadına yönelik şiddet ve cinayetlerin önlenmeyerek artmasına, kadın emeği ve bedeni üzerinde baskı ve ayrımcılığı kurumsal hale getiren ve cezasızlık politikalarıyla kendi tercihini ortaya koyuyor. Örneğin 4+4+4 sistemi ile kadını örgün eğitimin dışına çekme, “en az üç çocuk” politikası ile evde tutma, kürtaj, müftülük yasası, vb. konularda yaşanan güncel tartışmalar AKP’nin kadına yönelik ayrımcı zihniyetinin ne olduğunu gösteriyor. Ortadoğu ülkeleri ve Afganistan Taliban anlayışına yakın olan AKP yönetiminin hazırladığı bütün bütçelerde sadece emek, barış ve demokrasi düşmanı değil, aynı zamanda kadın düşmanı bütçeler olduğunu da görüyoruz. Yine kadının ötelenmek istenildiği bir başka önemli alan ise eğitim. Eğitim toplumla en geniş teması olan bir kamusal alandır ve cinsiyetçi yaklaşımların, ataerkil bakışın kendini yeniden üretmesine zemin olabilmektedir. Bu otoriter, yasakçı işleyiş ile ezberci ve eleştirel düşünceyi engelleyen kalıplarla, özellikle de ders kitaplarının cinsiyetçi içerik ve görselleri ile sürekli hale getirilmek isteniyor. AKP iktidara geldikten hemen sonra kamu kesiminde yönetici görevinde bulunan kadınların sayısında ciddi bir azalma olduğu bir başka acı gerçek. Selefi anlayışındaki AKP iktidarı kadının yönetici olmasını ve ülke yönetiminde yer almasına tahammülü yok. Siyasal islamcı anlayış seküler, laik ve batılı yönetimlere tepkisel bir direnişi ifade etmekte ve daima hedefe seküler ideolojileri koyarak İslami doktrinler üzerinden hem siyasi otorite hem de toplumun geneli için bir kimlik yaratmak içinde oldular. Erdoğan'ın pan-İslamist bir söylemle yalnızca Türkiye için değil Müslüman çoğunluklu nüfusu olan toplumlarda da liderlik vizyonu çizerek iktidara gelmişti. Aynı anda hem Müslüman hem seküler olunamayacağını iddia eden Erdoğan’ın kurduğu ve 2002’den beri yönetimde olan AKP ilk yıllarda Avrupa Birliği ile uyum sürecinde demokratikleşme bağlamında oldukça olumlu bir tablo çizmiş olsa da sonraki seçimlerde güç kazandıkça siyasal islami söyleminin yanına MHP'yi de alarak keskin bir geri dönüş yaptı. Siyasal İslam ülkenin tüm değerlerini çürüttü. Emekçiye din iman, AKP'li yönetime saray, han hamam anlayışı ile karunlaşanlar, ülkeyi SADAT gibi unsurlarla yönetmeyi sürdürmeyi, parsel parsel satıp, kutu kutu çalanlar toplumu kendi suçlarının ortağı haline getirmeye çalışıyor. 20 yıllık bu dönemde ülke tarihinde görülmemiş çapta yolsuzluklar, adaletsizlik, riya ve yalan ülkeye hakim oldu. Devlet eliyle büyütülen ve AKP iktidarında palazlanan FETÖ'cü terörist cemaat sınav sorularına el koyarak, milyonlarca gencin gelecek umudunu çaldığı gibi Ensar’larıyla da çocukların geleceğini karartan rezillikler hep bu dönemde yaşandı. Türkiye'de ki ekonomik krizin temel nedenleri arasında; verimsiz bir devlet yapısı, başarısız ve popülist bir ekonomi yönetimi, reel sektöre hakim güçlü bir atalet momenti, zayıf ve fırsatçı kredi politikaları, rasyonel davranmayan tüketiciler, rekabetçilikten uzak sanayi ve hizmet sektörü ile hür ve eleştirisel düşüncenin sınırlanmış olduğu siyasi ve sosyal ortam gibi temel değişkenler yer almaktadır. Genel olarak toplumun bütün kesimlerinin devlet tarafından korunması beklenirken, AKP yönetimindeki devletten kadını, çocuğu, esnafı, çiftçiyi, memuru, öğrenciyi kısacası halkı korur hale geldik.