Geçen günlerde, yine ilginç bir kavramla tanışarak, kadına yönelik şiddetin tolere edilebilir düzeylerde olduğunu öğrenmiş bulunmaktayız. İnsan bazen tüm bu olanların şaşırma duygusunu yitirmemiz için yapıldığını düşünüyor; ne de olsa ev ve aile özlemi içinde olan çocuklara ev resmi çizerek göndermenin, çocuk bayramında bir çocuğa çikolata bile vermeden bir kaldırıp bir oturtup bayram kutlamanın olabilecek bir şey olduğu düşünülemiyor bir türlü.

Şiddet, nasıl tolere edilebilir düzeylere iner ki; şiddetin tolere edilebilir olmasının tek mümkün yolu şiddetin ortadan kalkmasıdır, rakamlardan, istatistiklerden bahsetmiyoruz burada, insan var, şiddete maruz kalmış insan, bunu nasıl tolere edebilir?

Mesela, bir ülkede istatiksel olarak senede bir insanın öldürülüyor olması, cinayet suçunun tolere edilebilir düzeylerde olduğunu mu gösterir?

Veya insan bedenine yönelik başka bir suçun görece ‘sayısının azlığı’ o suçun tolere edilebilir seviyede olduğunu mu gösterir?

Veya, senede bir işkence veya kötü muamele suçunun senede bir olması, durumu tolere edilebilir kılar mı?

Evet diyorsanız, suçun mağduru ile görüşmeniz gerekiyor, mağdurun kendisi üzerinde gerçekleşen suçtan nasıl etkilendiğini dinlemeniz lazım, mağdurun tüm dünyayı nasıl şiddet dolu gördüğünü idrak etmeniz lazım, korkusunu, öfkesini, sinmişliğini tatmanız lazım veya o bir tek suçun mağduru siz olsaydınız ne hissedeceğinizi öğrenmeniz lazım; suçun mağduru ile yaptığınız görüşmede de aynı sonucuna ulaşıyorsunuz, maalesef sizin için yapılacak bir şey kalmamıştır.

Hukuk, bu yüzden var, istatistiklere dökülüp kaybedilmeye çalışılan insanın biraz olsun hayata inancını sağlamlaştırmak için var, o da olmadığında bol bol tolere edecek istatistikleriniz olur.

***

Anlaşıldığı kadarı ile tolere etmemiz gerektiğine ilişkin bir inanç çoktan yerleşmiş durumda, yapılan her açıklamada sorulara yanıt almadığımız gibi, kendimize yeni sorular yöneltmek zorunda kalıyoruz. Tüm bu girdabı, bu kaosu, bu anlamsızlığı bir şekilde tolere etmemiz gerektiği düşünülüyor. Tolere etmeye alışacağımız varsayılıyor.

Başka neleri tolere edelim?

Yasal ve hukuka uygun olmayan bir kapanmayı mı mesela?

Destekten yoksun evde oturmayı?

Bir kişinin hangi ürünleri alıp hangi ürünleri almayacağını belirleyen yaklaşımı?

Açlığı, susuzluğu?

Belirsiz bir geleceği?

Kötü bir haberim var; ister insan mantığı, ister doğası, ister aklı farketmez, nasıl adlandırmak isterseniz adlandırın, bunları tolere etmeye mümkün bir yapı değil insanlık.

‘Büyük insanlığın toprağında gölge yok

                                        sokağında fener

                                        penceresinde cam

ama umudu var büyük insanlığın

                                        umutsuz yaşanmıyor.’[1]

 

[1] Nazım Hikmet, Büyük İnsanlık