Dünyamızın başına gelen salgın hastalıktan neredeyse etkilenmeyen yok gibidir. Hastalığı geçirmemiş bile olsak psikolojik olarak etkilerini yaşadık ve yaşamaya devam ediyoruz. Sadece insanlar değil insanların işleri de etkilendi, sadece iş mi? Hayır, sanat da etkilendi. Ardı ardına gelen müzisyen intiharları, sahne açamadığı için ekonomik ve psikolojik bunalımlar yaşayan tiyatrocular ve tabii bu uğursuz iki yıl içinde kaybettiğimiz isimler.

Hâlbuki salgının hemen öncesi çok umutlu şeyler olmaya başlamıştı. Ortaoyuncular kuruluşunun 40. yılında Şahları da Vururlar oyunuyla tekrar sahne alacaktı. İlk önce Levent Ünsal’ın zamansız ölümüyle şok yaşadık, ardından Rasim Öztekin’i yitirdik ve ardından Ortaoyuncular’ın kurucusu Ferhan Şensoy’u. Dünyada bir oyunun üç oyuncusunu ardı ardına yitiren başka oyun var mıdır Şahları da Vururlar gibi ben duymadım. Oyunu görmeye yaşı tutmamış sadece metinden bilen biri olarak hevesimin kursağımda kalması bir yana tiyatroyı bana sevdiren ustaların ardı ardına beni terk etmiş olması açıkçası benim de fazla kaldıramadığım bir durum oldu. Yalnızca Ortaoyuncular ekibiyle de sınırlı değil bu Turgay Yıldız, Nusret Çetinel, Metin Çekmez ve şu an aklıma gelmeyen Türk Tiyatrosuna yön vermiş, onu geleceğe taşımak için uğraşmış tüm değerli isimler.

Kuşkusuz bunlardan biri de geçtiğimiz gün vefat haberini aldığımız Hülya Nutku’dur. Özdemir Nutku ile birlikte DTCF Tiyatro kürsüsündeki eğitimlerinin ardından İzmir’e gelerek Dokuz Eylül Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Sahne Sanatları bölümünü kuranlardı. Eğer bugün Dokuz Eylül tiyatro ekolünden söz edebiliyorsak bunu onlara borçluyuz. Salgın şartları içinde olmasa da Özdemir hocamızı büyük sıkıntılar çektiğimiz bir dönemin ardından yitirmiştik. Özdemir Nutku, DEÜ Güzel Sanatlar Fakültesi’nin Narlıdere yerleşkesinde bulunan binasının depreme dayanıksız olduğu öne sürülerek taşınmak istendiği dönemde hastalıkla mücadele ederken, biz de fakültemizi savunma mücadelesi içindeydik. Hülya Nutku, hem Özdemir Nutku’nun yaşam mücadelesine destek olurken hem de öğrencilerine destek olmaya çalışıyordu. Özdemir hocayı kaybettik, Deü GSF binasını da kaybettik ve şimdi de Hülya Nutku’yu kaybettik. Hayatı boyunca yıkmak için değil yaratmak için çabalayan insanlardan biriydi Hülya hoca. Son olarak da 70 yıl aradan sonra yeniden kurulan ve 1 Ekimde Prömiyer yapacak İzmir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın kuruluş aşamasında büyük katkı sağlamıştı. Peki fakültede nasıldı diye soracak olursanız buna herkesin aynı cevabı vereceğine eminim. Daima güleryüzlü, herkesle sohbet eden, herhangi bir kibir veya hırsa sahip olmayan samimi bir öğretmendi. Öğrencileriyle her zaman iyi ilişkiler kurmuş hem fakülte içinde hem dışında bu ilişkileri sürdürmeyi başarmıştır. Bundandır mesleğini eline bile almış olsa her öğrencisi onunla görüşmeyi sürdürmüştür.

Bundan yaklaşık on ay önce İzmir’deki acı depremin ardından yine bir yazı yazmıştım İz Gazete’ye. O yazının ardından beni arayıp uzun uzun dert yanmıştı. Özdemir hocanın kaybının acısının yanı sıra kurdukları fakültenin yıkılışına şahit olduğu için çok üzgündü. Her şey üst üste gelmişti. Fakat onlar sadece bir fakülteden ibaret değildi, yüzlerce öğrencileri vardı, yüzlerce sanatçı yetiştirdiler. Yüzlerce sanatçı adayının yüreğine dokundular. Yetmedi İZBBŞT’nın kuruluş sürecinde sorumluluk aldı. Hülya Nutku’dan aldığım; “Uygulama Dramaturjisine Giriş” dersinde Anton Çehov’un Martı oyunundan yola çıkarak derslerimizi sürdürmüştük. Ben her Martı oyununu izlediğimde, oyun metniyle her göz göze geldiğimde onu hatırlayacağım. Hayatlarına dokunduğumuz Treplev ve Nina’lar sizi çok özleyecek.