AKP’nin hiçbir zaman bir tezi olmadı. O bir proje partisi. Propagandasının tümü insanları inandırmaya dönük olarak geliştirildi. Yeri geldiği zaman teokratik, yeri geldiğinde sosyalist sloganlar kullanıldı. Semavi dinlerin inanç değerleri kullanılmakla birlikte, ağırlıklı olarak İslam’ın kutsal kitabına ve Hazreti peygamberin hadislerine atıf yapıldı.

Bunun nedeni Türkiye’de yüzde 99’a yakın Müslüman toplumun içinde yüzde ellisine yakın bölümünün açlık içinde olması ve eğitim eksikliği nedeniyle de inanca dair söyleme inanıyor olmalarıdır. Başka bir deyişle, seçmenin yüzde elliye yakın bölümünün onun bir Müslüman olarak söylediklerine inanması ve diğer söylemlere kulağını kapatmasıdır. Diyanet’in örgütlediği yüzbinlerce imam ve din görevlileri de bu inancı kemikleştirme yolunda önemli görev yapmaktadır.

İnanç söylemi ile insanları bir arada tutmak, seçmeni bir arada tutmaktır. Ancak ekonominin gidişatındaki bozukluk nedeni ile seçilen yol bu söylemle paralel değildir. Daha önce de olmadı, bundan sonra da olmayacak.

Kendini inançlı gören bazı seçmen gruplarının kulağının diğer deyişlere kapalı olması konusu Göbbels (Joseph Goebbels)  döneminden beri uygulanan bir yöntemdir. 1968 Kuşağının öğrenci / gençlik örgütlenmeleri içinde de kendisine yer bulmuştur. Örgütlerin bir kısmı üyelerinin başka düşüncede olan grupların dergilerini, kitaplarını okumasını yasaklamıştır. O dönemde muhalefetin en etkin ve tek gazetesi Cumhuriyet Gazetesini koltuğunun altında taşıyan bazı solcular, diğer fraksiyonlar tarafından dövülmüş, darp edilmişlerdir.

Oysa sadece Türkiye’de değil, dünyada barışı kurmak, dünyayı kurtarmak için yola çıkanlar her yayını okumalı, her görüşün ne anlattığını dinlemelidir. Alpaslan Türkeş’i Kurtuluş Meydanındaki mitinginde ve Necmettin Erbakan’ı Milli Nizam Partisi ön hazırlığı için Selim Sırrı Tarcan Spor Salonundaki toplantılarında canlı izledim. Liderlerin verdiği mesajları dikkatle dinledim, toplantıya katılanların profilini gözlemledim, sosyal demokrat kesimle olan uyumlarını ve karşıtlıklarını değerlendirmeye çalıştım. Yaşamım boyunca her türlü insanla tanıştım ve düşüncelerini öğrenmeye çalıştım.  İran’dan Libya’ya, Yemen’den Katar’a, Yemen’den Macaristan’a kadar kültürlerle yoğruldum desem yeridir.

AKP yandaşları ise, örgütlü kesimlerine Atatürk karşıtlığını işliyorlar. İnönü’nün 12 adaları Rumlara verdiğini söylüyorlar. Kırsaldaki örgütlenmenin özünde bu düşmanlık, karşıtlık var, yanı sıra liderlerinin –becerebilseler- mehdi olduğunu kabul ettirecekler.

Bu kesimin dışında olanların kafasını karıştırmak AKP’nin propaganda analistlerinin işi. Bir yandan nas gibi dini terimler kullanırken, faize karşı çıkarken, faiz sözcüğünü kullanmadan faizli bir düzenin sürmesini sağlıyorlar.

Daha önce de Arap ülkelerinin Türkiye’de İslami banka kurabilmeleri için gerekli yasal düzenleme Özal zamanında yapıldı. Katılım bankaları, faizsiz ama para karşılığı getiri adı altında vadeli hesaplarlar açıldı, açılıyor.

Yeni dövize endeksli mevduat yani “hazine garantili dövize endeksli TL Vadeli Mevduatı” da böyle bir şey. Adında faiz yok fakat bal gibi faiz uygulaması. Hem de garantili faiz geliri sağlayan bir uygulama.

Hazine bu garantinin yerine getirilmesi için vergilerimizi dövizini bozup vadeli TL hesabı açan belki 100 bin kişiye aktaracak, gelir transferi yapacak. Yetmezse yurt içi ve dışından parasal borçlanmaya gidecek. Onun zor olacağı açık. Ayrıca, üçüncü olarak hazine kamu bankalarından borç alarak parasal genişlemeye gidecek. Bu da enflasyonu körükleyecek.

Vergilere gelince, dolaylı vergiler can yakıyor. Dolar yükseldi, yakıt fiyatları arttı. Döviz yüzde 30 düştü, yakıt fiyatı düşmedi ÖTV’ye aktarıldı, yani paralar “cukka” edildi.

AKP’nin tezi yok, uygulaması belli. Aile zenginleşecek, yandaşlar zenginleşecek. Geleceğin yöneticilerini yoksullar değil, zenginler, haksız ama zenginliği yakalamışlar seçecek.

Bakalım sandık ne gösterecek?