“Boş zamanlarınızda ne yaparsınız?” sorusu oldum olası saçma gelirdi bana. Bu soru, soran çoğu insan için “Hobileriniz nelerdir?” sorusuyla eşdeğer olur, benim içinse hobimi değersizleştirmekten öteye gitmezdi. Boş zamanımda yapacağım bir zevkim varsa ve ona tüm zamansızlığım içinde zaman ayırmıyorsam ona nasıl kıymet verip onu nasıl bir hobiye çevirecektim ki?

“Boş zaman” kavramı, çalışmayı yücelten ve çalışmayı mecbur kılan çağımızda çalışma saatleri dışında kalan zaman demek oluyor aslında. Kalırsa… Çünkü çalışmanın temel ihtiyaçlarımızı karşılamak için bir zorunluluk olduğu, çalışma aşkının yüceltildiği bu sistemde, yaşam gücümüz çok zaman elimizden alınıyor, yaratıcılığımız beslenemiyor, ürettiklerimizi tüketmek “boş” zamanların en önemli planları haline gelip, özgürlüğümüzü ilan ettiğimizi zannettiğimiz tatil günlerinde bizi tüketen sistemi desteklemeye devam ediyor. Hatta böyle bir sistemde çalışmak da çalışmamak da içinden çıkılmaz bir yük haline geliyor.

Paul Lafargue, 1883 yılında kaleme aldığı “Tembellik Hakkı” adlı metinde çalışma koşullarını ve yüceltilen çalışma kavramını eleştirirken “boş” zamana, yani aslında çalışmak dışındaki serbest ve özgür zamana övgüler düzer. Bu bir tembellik veya aylaklık metni değildir; başka mümkünleri sorguladığımız şu günlerde onlarca yıla meydan okumuş bir metindir. Kapitalizmin tüketen çalışma koşullarına ve çalışmaya düzülen övgülere bir karşı duruştur.

Lafargue, çalışma süresinin kısa bir zaman dilimiyle sınırlandırılacağı bir toplumda üretkenliğin ve yaratıcılığın artacağını savunur. Modern köleler olup emeğini satan ve bunun karşısında hayattan, keyfinden ve kendinden vazgeçen insanlar olmama hakkını savunur. Erdem, yaratıcılık ve kendini gerçekleştirme yolunda sahip olunan bir haktır bu.

Bugün bayramın ilk günü… Belki de uzun zamandan sonra biraz daha ümitle ve sevdiklerimizle yan yana geçireceğiz bu bayramı. (Tabii ki doktorların uyarılarını dikkate alarak, kendimize, çevremize ve topluma sorumluluğumuzu gözeterek…)

Bayram çalışma temposundan sıyrıldığımız, tatil için fırsat kolladığımız ve belki de çalışırken sene boyu gelmesini beklediğimiz zaman dilimi… Bir nevi boş zaman, serbest zaman, özgür zaman…

Siz neler yapıyorsunuz bu boş ve özgür zamanınızda?

Dinlenmek mi? Gezmek ve yeni yerler keşfetmek mi? Aileniz ile kaliteli zaman mı? Yapamadıklarınızı yapmak mı? Yaratıcılığınızı beslemek mi? Çalışmanın sizden götürdüklerini geri getirmek için çabalamak mı? Tüketim çılgınlığında sosyal medya ekranlarından görünenleri kendi hayatınızda yaşamak mı?

Fark etsek de etmesek de büyük bir değişim, dönüşüm döneminden geçiyoruz. Tabii ki yavaş yavaş gerçekleşiyor bu değişim; akşamdan sabaha değil. Bir yandan geçmiş yaşantımıza özlem duyup onu eskisi gibi yaşamak isterken sosyal ve ekonomik farklı kısıtlarla karşılaşıyoruz. Bunları yaşayıp eskiyi sürdürmeye çalışmak ve yapabildiğimizi yapmak da bir seçenek, içinde bulunduğumuz dönemi farklı açılarıyla değerlendirip gideceğimiz yönü belirlemek de bir seçenek.

Lafargue değişim için toplumun değişmesi gerektiğini düşünüyordu. Toplumun değişebilmesi için insanın değişebilmesi gerekir. İnsan ancak kendine bakmayı başarabilirse istediği yöne doğru değişebilir.

Peki mesela bu boş ve serbest zaman daha fazla olsaydı, çalışma saatlerimiz daha makul bir düzeyde olsaydı. O zaman neler yapmayı isterdiniz? Boş ve özgür zamanlarınızın erdem ve yaratıcılığının tadını çıkarırken bu “tembellik hakkınızı” blok tatiller dışında hayatınıza yaymanın bir yolu olsaydı bu nasıl olurdu?

İyi tatiller!