Önümüzdeki günler içinde tarlalara ekilip dikilen sebzelerin yetişmesi ile piyasaya arzı gerçekleşecektir. Yetişen bu ürünlerin piyasa da bolluk ve çeşitlilik getirmesi, fiyatların bir nebze olsun düşmesine neden olacağı öngörülmesine karşın, meydana gelecek gelişmeler ile tam tersi bir ortam oluşturabilmesi de kaçınılmazdır.

1 Haziran’dan itibaren yasakların kalkıp, piyasaların açılması ile beraber oluşacak talebe,  mevcut arz cevap veremediği takdirde fiyatların daha da artmasına sebep olacaktır. Bu fiyat baskısı özellikle; turizm sektörünün açılması ile artacak olan ihtiyaçları doğrultusunda gerçekleşecektir.

Elinde ürünü olan, yetiştirip piyasaya sunan çiftçimiz için bu olumlu bir göstergedir.  Çok zor şartlarda üretim yapmaya çalışan bu insanların altına girdikleri borç yükü açısından bakıldığında mevcut durumda ürünleri ederlerinin altında satılmaktadır. Ürünlerinin fiyatlarını baskılayan en önemli unsur örgütsüz ve plansız üretim ile beraber vatandaşın alım gücünün düşük olmasıdır.

Çiftçi girdilerinin üzerine gelen enflasyonun, doğru orantılı olarak satılan ürünlere yansıtıldığını bir an olsun düşünürsek; herhalde çarşıdan, pazardan sebze meyveyi tane ile alabilmek için kazandığımız ücretin çok daha fazlasına ihtiyacımız olurdu.

Gerçi giderek azalan tarım alanları,

üretimden elini çekmiş borçlu çiftçi ordusu,

ve sürekli artan üretim maliyeti nedeni ile yıllar içinde varacağımız durak; pek de farklı bir yer değildir.

Ülkemizin acilen bir tarım seferberliği başlatmasına ihtiyacı vardır. Uygulanan Neoliberal politikaların bizleri getirdiği yer pek de nefes alabileceğimiz bir yer değildir. Kamucu politikaların tarım sektöründe uygulanıp bölücü değil bütünleştirici çiftçi örgütleri ile üretime yön vermeliyiz.

 Çiftçilerimiz; neyi, ne kadar, ne zaman, nasıl, neden üretip üretmeyeceğini planlı ve örgütlü bir biçimde üretemediği takdirde ihraç ettiğimiz tüm ürünlerimizi, ithal eder duruma geleceğiz. Bu dönüşüm ne yazık ki başlamıştır. Durdurabilmek bizim elimizdedir. Sadece bir politika değişikliği gerekmektedir.

Yoksa piyasa dengelerinin meydana getirdiği fiyat ataklarında hemen suçu  ‘’aracılık’’ kurumuna atıp işin içinden kolayca sıyrılıvermek, o anki sorunlarımızı halının altına süpürmekten öteye gitmez. Bu mal fazlaca üretildiğinde piyasada ucuz satıldığında; en son patates, soğan da  olduğu gibi işin içinde aracı yok muydu? Bu malı depolayıp piyasaya arz eden aracı değil miydi? Bir önceki sene zarar eden çiftçiler tarafından üretilmediği için pahalı olan ürünü pahalı sattıkları gerekçesi ile vatan haini ilan edilen bu aracılar ucuza satıldığında neden kahraman olmadılar?

Önümüzdeki yaz bizlere kuraklık ve üretim sıkıntısı ile beraber tarımsal girdi endüstrisi ve çiftçi, çiftçi ve pazar, pazar ve tüketici arasındaki hattın ne kadar önemli olduğunu, birbiri ile ne kadar ilintili olduğunu tekrar tekrar gösterecektir. Görülmesi, duyulması, bilinmesi dileğiyle…