Yaşar Üniversitesi Uluslararası Hukuk Uygulama ve Araştırma Merkezi'nin gerçekleştirdiği 'Kıbrıs Sorunu ve Çözüm Yolları' panelinin moderatörlüğünü İktisadi Kalkınma Vakfı Eski Başkanı, Lefke Avrupa Üniversitesi Eski Rektörü, Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Eski Dekanı Prof. Dr. Haluk Kabaalioğlu yaptı. Konuşmacılar arasında ise, eski Lefkoşa Büyükelçileri Ertuğrul Kumcuoğlu ve Ertuğrul Apakan yer aldı. Yaşar Üniversitesi Uluslararası Hukuk Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Işıl Özkan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin (KKTC)  38'inci kuruluş yıldönümünü kutlayarak, Kıbrıs'ta 1995 yılından beri süregelen sorunların tarihçesini anlattı. Avrupa Birliği'nin Kıbrıs'ı tek başına Birleşmiş Milletler'den bir çözüm çıkmaksızın kabul etmesiyle ilgili konuşan İktisadi Kalkınma Vakfı Eski Başkanı, Lefke Avrupa Üniversitesi Eski Rektörü Prof. Dr. Haluk Kabaalioğlu, "Avrupa Birliği kendi ilkelerini, Kopenhag Kriterleri'nin temel prensiplerinin hepsini ihmal etmiştir. 'Avrupa Komisyonu'ndan çok önemli 200'den fazla hukukçunun yer aldığı hukuk servisinin görüşünü alın' dememize rağmen, Avrupa Komisyonu'nun bu konuda bir görüşü oluşmamıştır" dedi.

'LONDRA-ZÜRİH ANTLAŞMALARINA ÇOK ŞEY BORÇLUYUZ'

Türkiye'de Kıbrıs meselesinin Türk-Yunan ilişkilerini aştığını söyleyen eski Maliye Bakanı Müsteşarı ve Eski Lefkoşa Büyükelçisi Ertuğrul Kumcuoğlu, "Bugün Türkiye'nin Doğu Akdeniz'le bir problemi vardır ve Kıbrıs bunun içinde önemli bir parçadır. Bu gerçeği bilerek hareket etmek lazım. Eğer biz bugün kalabalık bir öğrenci topluluğuyla Kıbrıs meselesini konuşma imkanı buluyorsak, bu fırsatımız 1959-1960 yıllarında gerçekleşen, Londra Zürih Antlaşmaları denilen bir dizi antlaşma üzerine oturur. Bu antlaşmalar olmasa biz bugün Kıbrıs meselesini konuşuyor olamazdık çünkü Türkiye'nin Kıbrıs meselesinde hak iddia edecek bir hukuki zemini, uluslararası imkan olmazdı" ifadelerini kullandı. Kıbrıs meselesi insan hakları sorunu olmadığını belirten Kumcuoğlu, "Londra-Zürih Antlaşmaları sadece Kıbrıs Türklerinin bazı hak ve imtiyazlarını garantiye alan bir hukuki belge değildir, aynı zamanda Türkiye'nin de Yunanistan'la birlikte bazı hak, imtiyaz ve çıkarlarına zemin hazırlayan ve bunu kayda bağlayan, tarafların üzerinde anlaştıkları bir hukuki metindir. Kıbrıs meselesi Kıbrıs Türkleriyle Rumların bir araya gelip çözecekleri bir sorun değildir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti Kıbrıs'ta bir takım hak ve menfaatler elde etmiştir. Kıbrıs'ta bir Türk Kolordusu bulunuyorsa, bunu 1959-1960 Antlaşmaları'na borçluyuz. KKTC denilen bir siyasi yapı varsa ve bunun içinde Kıbrıslılar ve Türkler varsa, bugüne kadar bizi oradan kimse çıkaramıyorsa, bu bizim bir hukuki metne dayanağımızdan gelen hakkımızdır. Kıbrıs Adası, güney cephemizden gelecek tehlikeyi bertaraf etmek için bir teminattır. Avrupa Birliği bugün bize dönüp, bu anlaşmaların süresinin geçtiğini söyleyemez. AB Kıbrıs Türklerinin hak ve menfaatlerini kabul etmiştir" dedi.

'KIBRIS, DOĞU AKDENİZ VE EGE BİR BÜTÜNSELLİK İÇİNDE DÜŞÜNÜLMELİDİR'

Kıbrıs konusundaki milli hisleri çocukluğundan beri yaşadığını anlatan eski Lefkoşa Büyükelçisi ve AGİT Ukrayna Özel Gözlem Misyonu Eski Başkanı Ertuğrul Apakan ise "Kıbrıs Türk'tür, Türk kalacaktır. Ben 1. ve 2. Harekat'ı yaşadım. Mesleğimin 18. yılında Lefkoşa büyükelçiliğine birinci müsteşar olarak gittim. Ege'deki adaların bir kısmı ilk defa Yunanistan tarafından 1963'te işgal edilmiştir. Adalarla Kıbrıs Adası yani Ege ve Doğu Akdeniz arasında güvenlik, coğrafya ve tarih itibari ile bir bağ vardır. Olaya bu bütünsellik içinde bakmak lazım. Ege, Kıbrıs ve Doğu Akdeniz ayrı dosyalar gibi gözükür ama özünde tarihi bir zemindir. Temelde Türk-Yunan ilişkileri vardır. Türk-Yunan ilişkilerinin zemini de Lozan Antlaşması'dır. Kıbrıs, Doğu Akdeniz ve Ege bir bütünsellik içinde düşünülmelidir. Bütünlüğün korunması lazım. Türkiye açısından büyük resim göz önünde tutulmalıdır. Bu da Lozan dengesidir. Bana göre Rumlar Kıbrıs'ın hegemon gücünü alma dürtüsünü taşıyorlar ve sorun da bundan kaynaklanıyor" diye konuştu.


DHA

Editör: Haber Merkezi