Merakla beklenen hububat fiyatları geçen hafta açıklandı. Üreticilerimizin bu sene kuraklıkla mücadele ederek ürettikleri ürünlerin ederleri; dünya piyasaları bir yana dursun kendi ülkemizdeki maliyeti hesap edildiğinde hiç de yeterli seviyede değildir. Açıklanan bu fiyat, çiftçi de her zamanki gibi bir hayal kırıklığı yaratmıştır.

Bu yıl dünya genelinde yaşanan küresel iklim krizi sebebi ile hububat fiyatlarının dünya piyasalarında yüksek olması beklenmektedir. Haliyle ülkemizde de yaşanan kuraklık sebebi ile üretim miktarlarımız geçen yıllara oranla bir hayli düşecektir.  Bu verim düşüklüğü artan ihtiyaç ile oranlandığında serbest piyasada hububat fiyatları kendiliğinden artacaktır ki ülkemizin buğday için geçen yıla oranla % 34 miktarında fiyat artışı yaparak açıkladığı sert ekmeklik buğdayın ton fiyatı 2.250 lira olarak belirlendi. Bu fiyat açıklanmadan hemen önce üretilen ürünün tüccarlar tarafından çiftçiden alındığı fiyat 2.500 kadar çıkmıştı. Arpa içinde iç piyasa da alımına başlanan ürün 2.250 bandına yaklaşmıştı ki ülkemizin açıkladığı alım fiyatı ton başına 1.750 lira olarak belirlendi. Diğer ürünlerde de aynı mevzudan çok rahatlıkla bahsedebiliriz. Yani işin özü üretim maliyetinin en yüksek olduğu ülkemizde, enflasyon üstüne enflasyon yiyen girdilerin kullanıldığı bir sektörde üretilen ürünler için açıklanan fiyat ile serbest piyasa da oluşan doğal fiyatın düşmesine de neden olunmuştur.

Üstüne üstlük bu yetmemiş hemen ardından mazota litre başına 67 kuruş zam gelmiştir. Uygulanan bu politikaların yanlışlığı üreticilerimizin içinde bulunduğu sıkıntılı süreci daha da derinleştireceği aşikardır. Sadece bir yıl içerisinde gübre, tohum, mazot artışları ile çiftçinin eline geçmeden buharlaşıp giden kazancı onların toprağa gömülen emeklerinin çürütülmesi demektir.  Bu çürütülen emeklerden gelecek yıllarda hasat beklenmesi tam bir hayalperestlik olacaktır. Önümüzdeki en büyük tehlike de budur. 

Herkesin unuttuğu bir konu var ki; kendi milletimizle beraber bölgenin diğer milletlerini de topraklarımızda misafir edip, soframızda ekmeğimizi paylaştığımız bu sıkıntılı günlerde üretmek için çaba sarf eden bu insanlara yapılan haksızlıklar elbet yol, su, elektrik olarak geri dönecektir.

Bu şekilde kontrolsüzce artan ülke içindeki nüfusun beslenmesi, elimizde giderek azalan toprak ve çiftçiler ile gerçekleşmesi olağan olduğundan, onlara gereken değeri vermediğimiz takdirde karşı karşıya kalabileceğimiz sosyal patlamaların ön görülmesi gerekmektedir. Bu insanları bir şekilde doyuramaz, ucuz gıdaya erişimlerini sağlayamazsak karşı karşıya olduğumuz tehlikenin ülke güvenliğini ilgilendirdiği gerçeği ile karşı karşıya kalırız. İşte tarım bu sebeple yüzyıllardır stratejik bir konuma sahiptir. Dikkate alınması ve değer verilmesi dileğiyle…