Osmanlıda bir para politikası mı idi tağşiş(?) Asosyal medyada böyle bir tartışma var! O da olmasa yeni kuşaklar, tağşişi sadece gıda alanında bir hukuk dışı işlem sanacak. Tağşiş, taklit ve hile gibi tumturaklı ifadeler yerlerini “karıştırma,” “ayıplı olma,” “çakma” gibi sözcüklere bırakmış.

Osmanlının Yeniçeri ücretlerini ödemekte güçlük çektiğinde ya da parasız kaldığında, altın ve gümüş sikkelerini, bakır, kalay gibi daha kıymetsiz metallerle karıştırıp ilk saflıklarını bozarak dolaşıma sürmesi tağşiş değil de bir para politikası mı idi? Ha gayret!

Asosyal medyaya göre, Fatih’in “Çocuk” Padişahlığında başlayan bu “para politikası” 19. Yüzyıl başlarına yani ilk dış borçlanma yapılıncaya kadar sürmüş. Sonrasında yabancı bankerler Yeniçeriden daha uyanık bir tutumla Osmanlının kendi parasının değeri ile oynamasını engellemişler.

Günümüzde kıymetli madenler ile para basan kalmadı. Artık kıymeti kendinden menkul kâğıt var. Ülke ekonomisinin gücüne, döviz rezervlerine ve Merkez Bankası politikalarının güvenilirliğine endeksli artık paraların değeri!

İçerde olduğu kadar dış piyasalarda da parasının değeri ile oynayarak haksız kazanç sağlamak yöntemi, kapitalizmle birlikte dünya ticaretini aldatma arenasına dönüştürmüş bulunuyor. Bu yüzden II. Dünya Savaşının hemen ardından yapılan anlaşmalar ile dünya ticaretine güvenilirlik kazandırmak için 35 ABD doları 1 ons altın karşılığı olacak biçimde sabitlenerek Uluslararası Para yani döviz olarak kabul edilmişti.

Bu kural da 1970’li yıllarda Amerika’nın Vietnam yenilgisi sonrası ‘Sistemdaşlarına’ dayattığı devalüasyona kadar hükmünü sürdürebilmiştir. Enflasyonist para politikaları uygulayabilme, karşılıksız para basarak paranın değerini düşürme “hakkı”, en zorba ve en güçlü olanların, ötekilere oldu bitti yapabilme hakkı olmaya devam ediyor.

Paradaki tağşiş konusu bu kadar yeter.

Bir de gıdadaki tağşişe bakalım!

Gıdada Tağşiş

Gıda tağşişi: Ürünlere besin değerini ve temel özelliklerini veren ögelerin, tamamen ya da kısmen çıkarılarak, o madde yerine aynı değer ve kalitede olmayan başka maddelerin, asıl madde algısı yaratacak biçimde karıştırılması ya da bir ürüne daha ucuz maddeler katılarak saflığını bozma katıştırma, şeklinde bilinir.

5179 Sayılı Gıdaların Üretimi, Tüketimi ve Denetlenmesine Dair Kanunda ise tağşiş: “Gıda maddelerinin ve gıda ile temasta bulunan madde ve malzemelerin, mevzuata veya izin verilen özelliklerine aykırı olarak üretilmesi hâli” olarak tanımlanıyor.

Kanunda tağşiş sadece 33. Maddede: “10.6.1930 tarihli ve 1705 sayılı Ticarette Tağşişin Men'i ve İhracatın Murakabesi ve Korunması Hakkında Kanunun 1 inci maddesinin başına "Gıda maddeleri hariç olmak üzere" ibaresi eklenmiştir” şeklinde geçiyor.

Ticarette tağşişi men eden yasadan gıda maddelerini çıkararak!

1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanununun: “Bütün yenilecek, içilecek şeyleri, bunları yiyen ve içenin sıhhatini hafif veya ağır surette bozacak şekilde istihsal, imal ve muhafaza ve ticarete sevk etmek veya tağşiş, taklit veya tağyir etmek ve yahut bu nev’i gıda maddelerini satılığa çıkarmak, satmak üzere nezdinde bulundurmak ve satmak memnudur” diyen 184. Maddesi de aynı Kanun’la iptal edilmiş.

Tağşiş sözü rahatsız edici gibi!

Tağşişin üçüncü ‘tarzı siyaseti’ haftaya…