Sanki sanayi sermayenin egemenliğinde değil de toplumsal siyasal düzenin dışında soyut bir şekilde kendiliğinden varmış gibi ekolojik sorunlara neden olmakla suçlanmaktadır!

Ekolojik sorunların nedeni sanayi değil, onun sermaye çıkarları doğrultusunda kullanılmasıdır. Sanayi sermayenin egemenliğinden kurtarılabilir ve ekolojik değerler içinde üretim yapar hâle getirilebilir; ekolojik komünal bir düzen düzenle elbette.

Özellikle ekolojik sınırlar içinde üretim yapılması, sermayenin amaçlarına tamamen terstir. Sermayenin kâr amacı ekolojik yıkımlara neden olmaktadır. Ekolojik ve toplumsal maliyetleri, kârlarını en büyük miktarlara ulaşmasında engel görmektedirler. Madencilik sektörü her üretimi konusuyla bunun en tipik örneğidir. T. U. Berlin International Dergisi, Mayıs 1997 sayısında Madenci 8 bilimcinin ortak makalesinde şöyle denilmektedir:

“Gelişmekte olan ülkelerin altın madenciliğinden döviz beklentileri hüsranla sonuçlanmaktadır. Çünkü gerek madeni işlemek için kurulacak olan sanayi tesisin ilk yatırım giderleri gerekse işletme sarf malzemeleri (özellikle siyanür) için ödenen döviz miktarı ülkeye kalacak altının döviz getirisi ile neredeyse başa baş gelir… Eğer madencilik işletmelerinde çevre kontrol koşulları halkın istediği gibi hakkıyla sağlansaydı hiçbir maden çalışmazdı… ” Herhalde sadece bu tespit bile sermayenin ekolojik yıkılıştaki suçluluğunu ortaya koymaktadır.

Başkaca sektörlerde de bu aynen böyledir. İzmir, Menemen’de yerleşik bir deri fabrikasında sendikaya giren işçilerin işten atılmasıyla, işçilerden bu yaş deri işletmesinin atık arıtma sistemini çalıştırmadan tehlikeli atıklarını doğrudan yakınlarından geçmekte olan dereye boşalttıklarını öğrendik.

Sermaye, ekolojik değerlere karşı olduğu gibi emeğe, kadınlara, insan hak ve özgürlüklerine de karşıdır.

Böyle; ekolojik yıkımla emeğin köleleştirilmesi, toplumsal yozlaşma aynı nedenden kaynaklanmaktadır: Sermaye ve onun kârını en büyük miktarlara ulaştırma hırsıyla hep büyümek, büyümek zorunda oluşu…

Ekolojik sorunlara neden olan bu sermayeye karşı ekolojik değerlerle ve yaşamın devamı amaçlı sürekli, birleşik, dayanışmacı sivil itaatsizlik yöntemleriyle uğraş verilerek başarılı olunabilir. Bu nedenle de ekoloji mücadelesi veren, yaşamın sürdürülmesini savunan örgütlerin derhal amaç, ilke ve yöntemler konusunda anlaşarak ortak hareket etmeleri zorunludur. Yoksa ne Kazdağları ne Çaldağ, vb., ne Alianoi ne Hasankeyf’ler kalır; yaşamlar ve kültürler biter; dünya biter…