İzmir Metro ve tramvay çalışanlarının aylardır süren Toplu İş Sözleşmesi görüşmeleri Salı günü yapılan açıklamayla yeni bir evreye geçti. Sendika, 22 Ekim tarihinde grevin başlayacağını açıkladı. Belediye şirketlerinde TİS görüşmelerini yürüten Sodem-Sen, açıklamanın ertesi günü sendikayı yine masaya çağırdı. Çarşamba günü görüşmeler başladı. Başkan Tunç Soyer’in İzmir’i felce uğratacak böyle bir greve gerek kalmadan sorunu çözeceğine inanıyorum.

İzmir’de tüm toplu ulaşım araçlarını etkileyip, trafiği felç edip milyonlarca İzmirliyi mağdur edecek metro grevi, bir başkanın isteyeceği en son şey olmalı bence. Fatura doğrudan Başkan Soyer’e kesilecek, siyaseten de CHP’ye çok olumsuz etkisi olacaktır.

Ancak sürecin grevsiz sona erdirilmesi, İzmir Metro’da sorunları sona erdirecek mi yoksa çalışanlar ile yönetim arasındaki ‘nefret’ olarak tanımlanan duygu bozukluğu daha da tırmanacak mı? Grev açıklamasında Soyer’e ‘Metro yönetiminden hesap sorun’ ifadesi çok şey anlatıyor.

Ama bu TİS sürecinin grev kararıyla sonlanacağı, bir öncekinde yaşanan tatsız olaylardan belliydi. Kocaoğlu’nun son başkanlık günlerine denk gelen bir önceki görüşme hatırlanacağı gibi büyük bir skandalla sonuçlanmıştı. ‘Sendika ve işçilerle anlaşma sağlandı’ diyerek Kocaoğlu imza için metro binasına davet edilmiş, kendisi bir konuşma yapmış ancak bir uzlaşmanın olmadığı anlaşılınca ortalık birbirine girmişti…Kocaoğlu, yöneticinin istifasını istemiş, o da emeklilik dilekçesini vermiş ancak başkanlık döneminin sonunda böyle bir karar almak yerine gelecek başkanın tasarrufuna bırakmayı uygun bulduğu için tekrar işe iade etmişti.

Soyer’in bu süreci yakından izlediğini, bildiğini açıklamalarından anlıyoruz. Belki çok önceden çözebilirdi, ama bana göre birilerini test ediyor, performansını ve tavrını anlamaya çalışıyor. Alacağı kararı yakında öğreniriz.

Kötülüğün vücut bulmuş hali!..

Her gün ‘ahaliyi nasıl kandırırız da bekamızı sürdürürüz’ diye söylenen yalan yanlış laflara, açıklamalara maruz kalmaktan  artık içim şişti!.. ABD ile Rusya arasında pin pon topuna döndürülen güzelim ülkemizin bu ilkesiz duruşuna mı yanayım, çöken ekonomiden ‘dış güçleri’ sorumlu tutmaya mı şaşırayım, TÜİK adıyla anılan ama artık açılımı ‘yalanlara inandırma’ olarak bilinen kurumun açıkladığı işsizlik, enflasyon rakamlarına mı çıldırayım; derken…

Hazret, ABD, Almanya, Fransa, İngiltere’de halkın ‘kuyruklarda aç, açıkta olduğunu’ söyledi ya, orada koptum!..Buna inanıyor mu bilmem ama var gücüyle ahaliyi inandırmaya çalışıyor. Yıllardır bu toplumu boşuna cahilleştirmeye çalışmadılar, böyle zırvalara inanacak bir kitleye ihtiyaçları vardı, başardılar!.. Eğer anketlerde  hala yüzde 30-40 arası oyları varsa, bunu din tacirliğine ve ilmek ilmek ördükleri cehalete borçlular!..

Thomas Gray, 1742’de yazdığı bir şiirde ‘Cehalet saadettir’ demiş ya, günümüzde de hala geçerliliğini koruyor bence. Ne güzel, hiç okumadan, düşünmeden, sorgulamadan sana dayatılanı kabullenmek ve bununla mutlu olmak… Mutfakta aş yokken, öteki dünyada rahat edeceğine inandırılmak…

‘Ben de bu kafadan istiyorum’ diyeceğim ama artık çok geç. Kendimi bildim bileli, okuyup sorgulayan biriyim!.. O nedenle, halkı uyuşturan, kendi çıkarları ve koltukları için akla ziyan açıklamalar yapabilen bu kafalar için ne diyeceğiz? Ben bunlara ‘kötülüğün vücut bulmuş hali’ diyorum. Türkiye 20 yıldır bu kötücül zihniyetin elinde artık kurtulma zamanı geldi, geçiyor!..