İktidar partisi elinden geldiğince covit-19 virüsü ile mücadeledeki başarısızlığını örtmeye çalışıyor. Başlangıçta bizde virüs bulaşması yok derken, Dünya Sağlık Örgütünün covit-19 vakalarına göre ülkelere yardım yapacağını açıklamasının ardından birer ikişer vaka açıklamaya başladı. İstemeye istemeye yapılan açıklamaların hedefinde Nisan sonunda en yüksek noktaya ulaşacak ve virüs bulaşması Haziran 2020’de bitecek yaz sezonuna oteller hızlı girecek, vatandaş da denizle hasretini giderecekti.

Vatandaş denizle hasretini giderdi, ancak Sağlık Bakanlığımızın açıkladığı veriler Avrupa’yı inandırmadı ve Türkiye’ye turist gelmedi. Sonrasında yine Dünya Sağlık Teşkilatının doğru bilgi baskısı ve aşıların virüs bulaşma durumuna uygun olarak gönderileceği haberiyle vaka ve ölüm sayımızda müthiş artış görüldü. Yine de biliniyor ki, ölüm sayısı açıklananın birkaç misli.

Saklanan bilgi ile insanlar serbest hareket etti ve yok yere on binlerce kişi öldü, açıklanan sadece 15 bin maalesef. Bu ölümler yanlarında sağlık çalışanlarımızı da götürdü. Dünyanın en saygın alanı olan, sağlık alanında doktor, hemşire, laborant, hizmetli, eczacı ve çalışanlarını yitirdik, yitirmeye devam ediyoruz.

Öncelikle ateş düştüğü yeri yakar. Ölenlerin yakınları ve dostları çok üzgün. Sosyal medyamızda, Facebook’ta daha önce güzellikler paylaşılırken son haftalarda sayfamız “ölüm ilanları” ile dolu. Birçoğunu tanıyoruz, tanıyanı tanıyoruz. Hüzün verici bir durum. Hepsine başsağlığı dilemeye çalışıyorum, zira bir gün sıra bize de gelecek.

Diyeceksiniz ki, bu iktidarın umurunda mı?

İktidarın bunu umursamadığı çok açık. Bir taraftan getirdikleri aşıyı devletten değil de distribütörden aldıklarını söylüyorlar, söylemedikleri de aşıyı ülkemize ithal eden tanıdıkları bir şirket. Devlet nerede?

Devlet parayı verip aşıyı getirenden alıp, vatandaşa ücretsiz verecek. Bu iş moral verici gibi, ama öte yandan eczanelere verip şirketlerine para kazandıracaklar. Şirket aşıyı Çin’de kaça alır, kaça satar orası muamma. Ama birileri yine devlet kasasının içine girip kaynakları sömürüyor.

Şov dünyasında hemen Çin’e bir ihracat treni kaldırma fikri kimden geldiyse iyi bir fikir. Ancak adama sorarlar, “Bu treni Anadolu yakasından törenle Ankara istikametine yolluyorsun, Gümrük işlemlerini bitirseydin bari, daha sonra tekrar Avrupa yakasına geri dönmenin âlemi nedir?” Bunu Reis istedi diye mi alelacele yaptınız, yoksa Reis’in bundan haberi mi yok? Yine de tören tapıldı, yandaş medya ballandıra ballandıra verdi.

Arada bir de yerli helikopter motoru test çalıştırması vardı. O da tam bir fiyasko. Motoru geliştiren kurumun genel müdürü bizi sabote ediyorlar dedi canlı yayında. Çalıştırma yani test ekibini de cumhurbaşkanlığı yollamış. Ne iştir belli değil? Durum karışıktı herhalde.

Bir yandan Avrupa Birliğine övgüler öte yandan Avrupa Birliği ve Amerika’ya yaptırımlar bizi ırgalamaz türü konuşmalar.  Bunların ne kadarı danışıklı döğüş, orası belli değil!

Büyük bir ülkeyiz, Atamızın öngördüğü hedeflere üretim ve eğitimle gidileceğine inanan bir ulusuz. Gel gelelim öğretim yerine ticaret ve komisyon, eğitim yerine beyin yıkama yolundayız. Bu yolun sonu o kadar aydınlık değil. Şimdi desem ki, zaten her şeyi unuttuk, körü körüne Katarlı askeri teknokratlara ve onların su yönetim bilimcilerinin tavsiyelerine kaldık, ne dersiniz?

Ben Katar’a gittim. Kişi başına düşen milli gelir 70 bin ABD Doları civarında. Nüfusu şimdilerde 3 milyona yakın, fakat çoğunluğu yabancı. Katarlılar bir aşiret, yerli nüfusu yaklaşık 280 bin kişi. Daha önce balıkçılık ve inci avcılığı ile geçimini sağlayan Katarlılar, petrol ve doğal gaz rezervlerinin bulunmasıyla yapı değiştirdi. Katar emiri Temim bin Hamad es-Sani, babasını devirdi ve 25 Haziran 2013 tarihinde yönetimi aldı. Sonrasında Amerika bölgedeki en büyük ve modern askeri üssünü 4 milyar dolar harcayarak orada kurdu… El-Cezire televizyonu bir başka silah. Arap baharındaki rolü unutulmaz.

İktidar her sıkıştığında yetişen birileri var. Yetişenler malı götürmekte de birinci…

Sahne ışıkları titriyor. Yeni figüranlar ister sarıgüllü, ister ince ince sahneye çıksın, ışıklar titriyor…