Geçtiğimiz hafta Atatürk’ün 83. ölüm yıl dönümünde, bazı sosyalist partilerin ve kişilerin sosyal medya hesaplarından Atatürk’ü anması sosyalistler arasında bir tartışmanın fitilini ateşledi. Bir tarafta Atatürk’ün burjuva devrimcisi olduğundan yola çıkılarak sosyalistlerin Atatürk’ü anmasının doğru olmadığını savunanlar diğer tarafta ise bugün gelinen noktada Atatürk’ü anmanın ilerici değerlere sahip çıkmanın bir göstergesi olduğunu dile getirenler yer aldı.

Bugün biraz bu meseleyi irdelemek istiyorum. Atatürk’ü anmak acaba bir sosyalistin sosyalistliğine halel getir mi?

Ben şahsen sosyalizm mücadelesini “insanın insan olma mücadelesinde” yani ilericiliğin ve gericiliğin kavgasında ilerinin yanında saf tutmak olarak tanımlıyorum. İlericilik ve gericilik kavramlarını hem altyapısal (üretici güçler ve üretim ilişkileri) hem de üstyapısal (kültür,siyaset,din, ideoloji) açıdan kullanıyorum. Bu noktadan bakınca sosyalistlerin, tarihin ve toplumların gelişmesine hizmet eden, gericiliğe karşı ilericiliğin yanında olan, gericiliğe karşı mücadelede bir arpa boyu da olsa katkıda bulunan her kişiye ve olaya sahip çıkmaları onları sosyalistlikten uzaklaştırmaz.

Her şeyden önce belirtelim ki sosyalistler meselelere takım tutar gibi yaklaşamazlar. Aristo’nun düalist mantığının aksine Marksist diyalektik düşünce yöntemini rehber edinen herkes bilir ki her olgu, her fenomen kendi içerisinde bazen de birbiriyle çelişen pek çok yönü bünyesinde barındırır. Somut durumun somut tahlili üzerinden o süreçte belirgin olan kısım hangisiyse onun üzerinden bir tutum belirlenir.

Bu nedenledir ki sosyalistler aslında birer papaz olan Galile’yi, Bruno’yu, Kopernik’i anmaktan yüksünmezler. Ya da dini bütün bir biyolog olan Charles Darwin’i kendi saflarında mücadele eden bir insan olarak görürler. 1789 Fransız burjuva devriminin marşı olan Marseilles titretir gönül tellerini ki büyük şairimiz Nazım Hikmet her duyduğunda heyecanla eşlik ettiğini dile getirmiştir bu güzel marşa. Cumhuriyet’e karşı kralı savunan bir yazar olan Balzac’ı göklere çıkarmaktan çekinmeyen Marx, bugün 5 doların üstünde fotoğrafı bulunan Abraham Lincoln’ü de köleciliğe karşı verdiği savaşta desteklemekten ve onu coşkuyla selamlamaktan geri durmamıştır.

Yine Lenin meseleye bu açıdan yaklaşmasaydı daha birkaç yıl önce yoldaşlarını katletmiş ve sosyalist olmadığını bildiği bir zihniyetin yönettiği Kurtuluş Savaşı’na silah ve para yardımında bulunmazdı. Atatürk’ün kuracağı ülkenin sosyalistlerin hayalini kurduğu bir ülke olmadığını Lenin elbette biliyordu ama bildiği başka bir şey daha vardı Lenin’in. Padişahın kovulduğu, burjuva anlamda da olsa bir cumhuriyetin kurulması tarihsel ilerleme noktasında ileri atılan bir adımdı. Ve o dönemde de sosyalistler Atatürk’ü değil bu ileri adımı desteklediler.
Bugün de sosyalistler Atatürk’ü anarken onun şahsı üzerinden saldırılan ve yukarıda bahsettiğimiz insanlığın ilerici birikimlerini anıp, onlara sahip çıkıyorlar. Çünkü sosyalistler bilir ki bugün insanlığın birikimi olarak kabul eden eşitlik, özgürlük, kardeşlik gibi kavramlar esasında emekçilerin verdiği mücadeleler sayesinde bu noktaya gelmiştir ve bu noktadan geriye düşmesini engellemek için de mücadele etmesi gerekenler yine emekçilerdir.

Bu açıdan bakılınca iktidar ve yandaşlarının Atatürk karşıtlığının altında insanlığın bu birikimin bir parçası olan laiklik, kadın hakları, bilimsel düşünce gibi temelde emekçilerin kazanımı olan ve onların hayatını doğrudan etkileyen kavramlar bulunmaktadır. Yoksa bugünün iktidarının Kemalizm’in sınıfsal tercihleriyle ya da o dönemde komünistlere ve Kürtlere yapılan katliamlarla ilgili bir sorunu ya da eleştirisi yoktur. Tam tersine bu açılardan bir sahiplenme ve devamlılık söz konusudur.

Bugün hedefe konulan Kemalizm’in ilerici yanlarıdır. Ve tekrara düşmek tehlikesine rağmen söyleyelim bu ilerici yanlar ezilenlerin ve sosyalist mücadelenin insanlığa armağan ettiği kavramlardır ve bunların sosyalistler tarafından savunulması kadar normal bir şey yoktur. Tersi eşyanın doğasına aykırı olurdu zaten.

Ayrıca kendi tarihsel önderleri olan Marx’ı Lenin’i bile eleştirecek özgüvene sahip sosyalistlerin insanlığa ilerici katkıları olan bir ulusal önderi anacak kadar özgüvenleri olmaması da düşünülemezdi zaten.