Bu bir sosyal güvenlik(sizlik) yazısıdır. Sosyal güvenliğin, insan hayatından nasıl çıkarıldığının hikâyesidir. Yazının sonunda, yazı süresince bir anlıkta olsa kendinizi sosyal güvenliğin pençesine bırakmanızı istiyorum.

Adı Kumru Konak! Kumru Konak, Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenliğinden mezun olur. Hakkâri’nin Yüksekova İlçesinde kutsal(!) öğretmenlik görevini sürdürür. 8 Haziran 2014 yılında evinde uyurken, o görünmez denilen kaza sonucu bakın hayatını nasıl değişir. Evinin bitişiğindeki dört katlı kaçak bina inşaatı sırasında dışarıda dökülen tonlarca yüksek basınçlı beton harcı, Kumru Öğretmen'in üzerine çöker. Uzun tedavi sürecinin de başlangıcı olur…

Kumru Öğretmenin iyileşme ve yakınlarının iyileştirme çabası dokuz ay boyunca yoğun bakımda sürdürülür. Daha sonra tedavi evde fizik tedavisi osteopatverefleksoloji tedavisi, zor şartlar altında ailesi tarafından evde sürdürülür. Kumru Öğretmen’in tedavisinin bundan sonra ki aşaması yoğun bakım iyileştirme uygulanması gerektiği doktorları tarafından belirtilir. Fakat Kumru Konak’ın tedavisini gerekleştirecek hastane Türkiye’de maalesef yoktur.

İşte tam bu nokta da sosyal güvenlik şemsiyesinin, Kumru Öğretmen'e ve benzer hastalara yaramadığı ortaya çıkar. O devasa reklamlar, kocaman laflar kocaman bir balondur. Şemsiye kevgir gibidir. 

Kumru Öğretmen'e bir umut ışığı belirir. Doktorları Almanya’daki Kliniken Schmıeder Neurogisches Fach-und Rehabilitationskrankenhaus Allenesbach’da altı ay boyunca  “Nöroloji ve Fizik Rehabilitasyon tedavisi“ görmesi için yurt dışı tedavi raporu hazırlanır. Dur, öyle hemen, tedavi de neymiş der Sağlık Bakanlığı… Ve Sağlık Bakanlığına bağlı “Sağlık Kurulu“ Konak’ın, Almanya’da tedavi görmesini reddeder.

Tedavi masrafları devlet sigortası tarafından kabul edilmez. Kumru Konak’ın ailesi Almanya’daki klinikle görüşür. Tedavisi için 30 bin euro istenir. Kumru Öğretmen, sosyal güvenliğin pençesindedir.

Hatırlayalım, Kumru Öğretmen, sosyal güvenlik primleri yatan bir kamu görevlisidir. Yani yaklaşık 2 milyon her kamu görevlisi gibi… Fakat bu ülke de sosyal güvencem var diye kasım kasım kasılmanın ne kadar gereksizliği ortaya çıkar.

Aklımıza gelen soruları hep beraber peşi sıra soralım.

Birincisi Kumru Öğretmen'in ve benzer hastaların tedavisini sürdürecek yoğun bakım iyileştirme merkezi neden yok ve neden açılmıyor?  İkincisi Sağlık Bakanlığı’nın tedavi merkezi yoksa yurtdışında tedavi olabileceği bir iyileştirme merkezine neden göndermiyor? Sağlık Bakanlığı, Kumru Öğretmen'i ve benzer hastaları ölüme mi terk ediyor?

Çünkü bu vakada olduğu gibi benzer hastaların tedavisi zamanla yarıştığı için, tedavisi aksatılamaz.

Açıkça söyleyelim; Sağlık Bakanlığı bu hastaları ölüme terk ediyor. İnsan hayatının sudan ucuz olduğu gerçeğini karşımıza bir kere daha çıkarıyor.

Sağlık Bakanlığı’na ayrılan bütçeden yurt dışı tedavi yönetmeliği kimleri kapsıyor, değil mi bakmak lazım… Bu bütçeden ayrılan paraların nerelere harcandığını, Sağlık Bakanlığı bürokratlarına sormak gerekmez mi?

Kumru Öğretmen'in üstüne çöken duvar gerçekte sağlık ve sosyal güvenlik sisteminin de üzerine çökmüştür.

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nin "Türkiye’de tedavi olamaz" raporuna rağmen bu rapor dikkate alınmadı. Tabi ki bu raporda yer alan, Almanya’daki Kliniken Schmıeder Neurogisches Fach-und adında bir iyileştirme merkezinde 6 ay tedavi görmesi gerektiği gerçeği de...

Bugün Kumru Öğretmenimiz'in, altı aylık tedavisi için gerekli olan kalıcı çözümleri sorgulamamız gerekiyor. Birinci çözüm 30 bin euro toplamak ve Kumru Öğretmenimiz'i sosyal güvenlik pençesinden kurtarmak. Ya benzer konumdaki hastaların durumu ne olacak? İşte bu soru ve sorular sağlık ve sosyal güvenlik sisteminin sadece yardımlarla çözülemeyeceğini göstermiyor mu?

“Sosyal” ve “hukuk” devleti olmanın en önemli şartı yurttaşlarının yaşam hakkını garantiye almaktır. Bugün Kumru Öğretmen'in ve diğer benzer konumdaki hastaların yaşam hakkı yok sayılıyor.

Şimdi, hepimize bir görev düşüyor. Hem Kumru Öğretmen'in tekrar sağlığına kavuşması için maddi desteği sunmak. Fakat daha önemlisi sendikalar, meslek örgütleri, hemşeri dernekleri olarak Sağlık Bakanlığı ve Sosyal Güvenlik kurumlarının sorumluluklarını hatırlatmak ve bu konudaki yasal düzenlemelerin yapılmasını sağlamak.

-