Soru işaretinden önce de sorular vardı, insan aklının ilk ifadelenmesi soruydu belki. Soru sormanın, sorgulamanın insanı insan yapan, insanı insan yapacak olan veya bir zaman sonra insanı, başka bir insan yapabilecek olan yegane noktalama işaretidir soru işareti.

Sorgulamak güzel, soru sormak güzel ama aynı soruları bulup bulup aynı yanıtların peşinde koşmak da başka bir spor dalı herhalde.

Soru işareti çok önemli bir noktalama işareti olsa da yinelenen ve anlamsız soru işaretlerinin önünde yer alan soruların insan hayatına pek bir şey katacağı yok gibi, onlara verilen yanıtların da aynı kaderi paylaşmaktan öteye gitmeyecekleri açık.

Hele bir de kavramsal çelişkinin ortasında kalakalmış, ortaçağdan miras kavramları ile günü yorumlamaya çalışanların soru işareti kullanmadaki maharetleri ise aklın yok oluşuna tanıklık ettiriyor insanı.

Kavram, sözcük, cümle, tümce de soru işareti kadar önemli, soru işaretinin öncesinde akla mantığa uygun bir dizilim yapılmazsa, soru işareti anlamını yitiriyor.

Bilimsel kavramların yerine dizilmiş hurafelerden bir soru cümlesi çıkmıyor.

Çıksa da bir yanıtı olmuyor.

Efendilerden, kullardan geçilmeyen cümlelerden, bir vatandaş çıkmıyor.

Unutulmuş metinlerin arasında yazanlardan, bir vatandaşlık bilinci oluşmuyor.

Yeni bir kul, yeni bir köleden öteye yanıt çıkmıyor.

***

İktidar şehveti: içi boş ve çürümüş her şey parçalayarak kıran deprem, bembeyaz mezarları parçalayarak yuvarlanan, hırlayan, cezalandıran haddinden önce çıkmış cevapların yanında parlayarak çıkan soru işareti.’(Böyle Buyurdu Zerdüşt, Friedrich Nietzsche)

Veya

Ardında soru işareti yerine nokta olan ve kendi cevabını kendisi veren sorularından korkardım.

(Saat Dokuz Buçukta Bilardo, Heinrich Böll)

Veya

Yaşam bir soru işareti gibi duruyor karşımızda. Bu çetrefil düğümü çözemediğimiz için karantinaya alınmış bir dünyada yaşıyoruz. İçinde bulunduğumuz durumdan kurtulmak için meçhul Tanrılara yalvarıyor iskeletlerimiz. Sımsıkı sarıldığımız sahte mushaflar, olmuyor derdimize çare. Çünkü hayatımızın amentüsü çalınmış. Oysaki cennet ve cehennemin kendi içinde olduğunu bilmelidir insan. Elindeki fırça veya spatulayı kullanarak bir cennet resmi yapmalıdır kendine. Sonra da içine gidip yaşamalıdır. Zira boş bir tuvaldir hayat ve her birimiz bir ressamız.

(Yaşama Sanatı, Andre Maurois)

Belki de hepsi birden.