Demokratik ülkelerde ‘sokaklar’ vatandaşların tepkilerini, taleplerini dile getirdiği yasal bir platformdur, değil mi? Biz öyle biliyoruz. Gerçi bizim artık pabucu dama atılmış, iktidarın üzerinde tepindiği Anayasa’da da 34. Madde, herkesin önceden izin almadan silahsız, saldırısız toplantı ve gösteri düzenleme hakkına sahip olduğunu yazar ama, geçiniz…Geçenlerde bir buluşma için Saat Kulesi önünde dört beş arkadaş toplandık, sivil polis gelip ‘niye toplandınız’ diye sordu!..O kadar yani! Hak, hukuk, adalet yoksa, Anayasa yazmış ne fayda? Artık var olan saray hukuku ve onun yargı sistemi!..

Hazret buyurmuş ya, ‘muhalefet sokağa dökülecekmiş’! Bu ifadenin okuması ‘o kadar gırtlağınızı sıkıyoruz, hala sokağa çıkmıyorsunuz’ olabilir mi acaba? Hani ‘bir çıkın da kaos nasıl yaratılır, oradan OHAL nasıl getirilir, sonra da seçim nasıl kaçırılır bir görün’ der gibi olabilir mi acaba?

Sanırım kendisi de vatandaşta bıçağın kemiğe dayandığını, sokaklarda tepkisini dile getirmesi gerektirecek kadar sabırların taştığını biliyor!.. Biliyor ve aportta bekliyor; ‘ah çıksalar da sokaklar bir karışsa..’ Şöyle temizinden bir kaos…

Misal emekliler… Sokağa çıksa ve iktidara ‘Senin TÜİK bile enflasyonu yüzde 36 derken yüzde 25 artış neyin nesi’ diye seslense yeri değil mi? Ama olmuyor, provokasyon kokusu/ bilgisini aldığı anlaşılan muhalefet temkinli, iç çatışma hatta iç savaş kokan bu oyuna gelinmeyecek. Sandık beklenecek! Oysa, demokratik yollarla hak arama eylemleri aslında o toplumun demokrasi bilincini gösterir. Bir anda da oluşmaz yıllar ister, bedeller ödenir. Korku, baskı, tehdit ve şantajlara boyun eğmeyen muhalefet önderliği gerekir. Artık çok geç!..

Seçime kadar nasıl dayanacak millet?

Tabii seçime kadar vatandaşın nefesi nasıl yetecek, nasıl dayanacak, o da ayrı. Yarattıkları sözüm ona ekonomik model halkı öyle bir şekillendirdi ki, akıllara zarar. Şöyle ki, küçük bir grup var, onlar sistemden ve saray’dan besleniyor ve çok zengin! Ülkenin varını yoğunu yiyor, doymuyorlar. Geri kalanlar ise fakirler, çok fakirler ve açlar ordusu olarak gruplanıyor. Bir zamanların orta direği denilen orta gelir grubu kalmadı, onlar artık fakir!

Ekonomi, siyaset, yargı, eğitim, sağlık… derken iyiye giden hiçbir parametrenin olmadığı ülkede nasıl oluyor da, AKP oyları hala belirli bir seviyeyi koruyor? Zurnanın zırt dediği, muhalefetin de hala anlamadığı burası! Rakibini iyi analiz etmezsen, mücadelede yetersiz kalırsın, kural bir ‘yiğidi öldür hakkını ver’ deyip Erdoğan’ın çok başarılı olduğu hususlara bakmak lazım. Bunların etik ve vicdani olması gerekmiyor elbette.

Bir kere gerçeklerle ilgisi kalmadı, kendini inandırdığı ne varsa, toplumu da inandırmak için inanılmaz yalan söyleyebiliyor. Gerçekleri saptırmada üzerine yok, ve ‘din, iman’ dedin mi, istismarda sınır tanımıyor. Yalanları öyle inanarak söylüyor ki insan kendisinden kuşku duyuyor, o derece yani. Hele din iman istismarı ile beslenen cehaletin önüne bu yalanları koydu mu, değmeyin keyfine; kim düşünecek, kim sorgulayacak? Adamın sofrasında ekmeği yok, ‘ihracat patladı’ dediğinde ‘hülooğ’ çekiyor. İşte bunlar AKP’nin oy deposudur, güce taparlar, güçlünün arkasına sığınmayı fırsat sanırlar. Yıllardır din soslu cehalet ile beslendiler, tarikat, cemaat, devletten sosyal yardım ile ayakta kaldılar, şimdi sarayın bekası için sahaya sürülmeyi bekliyorlar. Ne var ki, muhalefetin sokakta gözü yok!..