Bir kenti tanımak; sokaklarında yürümek, dükkânlarında soluklanmak, acele etmeden yerlisinin hayatına karışmak, meraklı gözlerle yaşantısına dokunmak demek benim için… Gündüzüne ve gecesine ayrı ayrı misafir olmak, değişen insanından sesine onun ruhunu dinlemek, saklı gizli hikâyelerini ortaya çıkarmak demek…

Kentler hikâyeler anlatır. Çeşit çeşit, sokak sokak, insan insan… Yaşamadan, biraz olsun ona karışmadan anlamak zordur o hikâyeyi. Anlatılan yüzlerce hikâyeden bazen biri çalınır kulağına. Peşinden gidersin… O hikâye değişir dönüşür, sen hikâyeyi, hikâye seni yazar. Bazen yaşayanlar şahittir o hikâyeye bazen sadece kent ve sokaklar…

Cemile ve Sezgin’in hikâyesi de böyle bir hikâyeydi işte.

Sezgin her gün geçtiğimiz sokaklara gece inince sprey boyalarla aşkını ilan ediyordu Cemile’ye… Kavuşmak istiyordu, sevdasına, bir cevap arıyordu. Kimdi Sezgin? Kimdi Cemile? Sezgin belki Cemile’nin göreceğini düşünerek yazıyordu o yazıları, belki de geceye karışıp efkarlandıktan sonra sadece bir iç döküştü onunkisi.

Kara sevda diyordu mahalle sakinleri. Cemile’nin yaşça Sezgin’den büyük olduğunu düşünenler vardı. Görmemişti kimse Sezgin’i, tanımıyordu kimse Cemile’yi…

Suya yazı yazmak gibiydi Sezgin’in yaptığı… O yazıyordu, belediye siliyordu yazdıklarını. Sezgin hikâyesini tefrika tefrika anlatıyordu. Belediye siliyordu. Sezgin anlatıyordu. Herkes dinliyordu.

Cemile ve Sezgin’in hikâyesini birileri duydu. Yapımcılığını Aylin Kuryel’in üstlendiği kısa filmin görüntü yönetmenliğini Raşel Meseri, kurgusunu Fırat Yücel yaptı. Alsancak’ın Dominik Caddesi sakinleri de senaryosunu yazıp oynadı, yeniden anlattı… 2013-2019 yılları arasında çekildi film. 38. İstanbul Film Festivali Kısa Film Yarışması’nda filmin seyirciyle buluştuğunu duyduğumda çok heyecanlanmıştım. Geçtiğimiz ay İKSV’nin sitesinden izleme fırsatı buldum.

Şehrin sokaklarının tuttuğu bellekten bir parça kayıtlıydı artık. Sezgin’in Cemile’ye aşkı anlatılıp dinlenmeyi bekliyordu. 

Kent hikâyeler anlatır. Her hikâyeyi herkes duymaz. Bazen sadece aradığın hikâyedir sana anlattığı, bazen hissettiğin hikâyedir seni bir kente çeken. Ve insan hikâyeleriyle sokak sokak yazar bir kenti. Sokaklar bizimdir, biz sokakların… Belki de bu yüzden en güzel aşk sokaklarda yaşanır.

Kent, hikâyesini anlatıyor sana. Katman katman… Duyuyor musun? Hangi hikâye seni kendine çeken? Hangi hikâye kulağına fısıldanan?

Yaşadığın kente en son ne zaman baktın?

En son ne zaman bilmediğin bir sokağına girdin?

Yıkılmış bir binanın yıkıntıları arasında dolaştın?

Eski ve terkedilmiş bir köşkün içinde yaşananları hayal ettin?

Ezberlediğin yollardan geçerken seninle birlikte yürüyenlerin hikâyelerini düşündün?

Gece giderken gündüzünü, gündüz geçerken gecesini merak ettin?

Kent hiç olmadığı kadar sessiz şimdi. Kalabalıkla karışık büyük bir sessizlik taşıyor. Maskelerin ardına sığınmış, yaşama dönmek istiyor. Sessizliğin ardından sokaklardan eski hikâyeler taşıyor. Soluk almakla yaşamak birbirine karışıyor. Kent yeni hikâyelerini arıyor…