Ünlü yazar Naomi Klein “Şok Doktrini-Felaket Kapitalizminin Yükselişi” isimli kitabında kapitalizmin toplumları esir almak için her zaman demokratik görünümlü yöntemler izlemediğini anlatır. Bunun yerine emperyalist ülkelerin gelişmemiş ülkeleri “şok terapisi” adını verdiği yöntemlerle kendi çıkarlarına uygun olarak yeniden dizayn ettiğini örnekleriyle açıklar. “Şok terapisi” kimi zaman savaşlar, kimi zaman darbeler, kimi zaman da ağır ekonomik yıkımlar olarak kendisini gösterir. Bu tarz anlık ağır yıkımlar sonrasında şoka giren toplumlar böylece uluslararası sermayenin çıkarlarını hayata geçirebilmek için uygun ortamın hazırlanmasına razı olurlar.

Son haftalarda şiddeti giderek artan ağır ekonomik çöküşle birlikte ülkemizin ve emekçilerin girdiği ruh hali de bir “şok terapisinden” geçtiğimizi gösteriyor. Bir avuç sermayedarı bir tarafa bırakırsak toplumun tüm kesimleri ne yapacağını şaşırmış bir vaziyette kaybolan geleceklerine bakarken, bugünü nasıl idare edeceğim telaşı içerisinde. Elindeki üç beş kuruşu dövize çevirip kendini korumaya çalışanlar, evlerinde bakliyat ve tuvalet kâğıdı stoğu yapmaya çalışanlar, en azından bir günlük zamdan etkilenmemek için benzin kuyruğuna girenler ve bu çaresiz telaş içerisinde debelenen niceleri.

Yıllardır süren neoliberal propagandanın tesiriyle bireysel kurtuluş çabasının bir tezahürü olarak değerlendirilebilecek bu görüntülere karşı 18 Aralık cumartesi günü KESK’in çağrısıyla binlerce emekçi İzmir Gündoğdu Meydanı’nda bir araya gelerek toplumsal bir kurtuluş isteğini dile getirdiler. Ancak bu meydanda da şok terapisinin etkilerini görmek mümkündü. OHAL ilan edilen 2016 yılından bu yana belki de en kitlesel eylemlerini yapan kamu emekçilerinin buna eşdeğer bir heyecanı, coşkusu yoktu. Daha çok ne olduğunu anlamaya çalışır, şaşırmış yüz ifadeleriyle meydanı doldurmuşlardı. Bir gecede asgari ücretle çalışır duruma gelecekleri muhtemelen hiç akıllarına gelmemişti.

Millet İttifakı’nı oluşturan “resmi muhalefet” bu şok halinden rahatsızmış gibi görünmüyor. Hatta kendi iktidarları için uygun bir zemin olduğunu düşündükleri için bu durumun devamı yönünde politikalar geliştiriyorlar. Bu hesaba göre iktidar tarafından şoka sokulmuş toplum kesimleri sandığa gittiklerinde kendilerine oy verecekler ve seçim sonrasında da hala şok halinde oldukları için Millet İttifakı’nın uluslararası sermayenin istediği politikaları uygulamasına ses çıkarmayacaklar. O yüzden en ufak bir hak arayışına ve sokak eylemine iktidardan çok resmi muhalefet tepki gösteriyor. Yine Klein kitabına atıfla söylersek şoka girmiş toplum kesimlerinde ortaya çıkan temel davranışlardan birisi de iktidarda olan güce tamamen boyun eğme ve teslim olma. Yani muhalefet toplum kesimlerini bu şok halinden uyandıracak bir mücadele programı ortaya koymazsa o çok bekledikleri sandıktan çok büyük bir hayal kırıklığıyla ayrılabilirler.

Açıkçası kendi adıma benim resmi muhalefet olan Millet İttifakından bir beklentim yok. Zaten geçtiğimiz günlerde CHP lideri TÜSİAD’a çağrı yaparak kurtuluşu nerden beklediğini ve bundan sonra kimlerle yol yürüyeceğini açıkça ifade etti. Elbette Millet İttifakı’nı Cumhur İttifakı’yla aynı kefeye koymuyorum ama “şok terapisinin” asıl sorumlusu olan uluslararası sermayeye bağımlılık açısından herhangi bir farklarının olmadığı da iyice ortaya çıkmış durumda.

O yüzden toplumu bu şok halinden çıkarabilecek ve belki de şu an toplumun şoka girmemiş, sokak röportajlarında sıkça gördüğümüz, yaşadıkları sorunları öfkeye dönüştüren tek kesim olan gençleri de mücadeleye çekebilecek tek odak heyecanla beklenen 3. ittifak olan Halk İttifakı’dır. Hafta sonu İzmir’de bulunan EMEK PARTİSİ Genel Başkanı Ercüment Akdeniz’in bu yöndeki vurguları ve Halk İttifakı’nın oluşması için yaptıkları çalışmalardan bahsetmesi bu yüzden çok önemli.

Elbette ki sendikaların, partilerin ayrı ayrı yaptıkları eylemler, mitingler çok önemli. Ancak normal bir süreçten geçmiyoruz. Görece sakin dönemlerde anlaşılabilecek örgütler kaygılar ve çıkarlar bu süreçte biraz daha arka plana atılıp asgari müşterekler etrafında bir araya gelinip bir an önce Halk İttifakı oluştuğu kamuoyuna açıklanmalıdır. Tüm partiler, sendikalar, dernekler bu sorumlulukla hareket etmeli, kurulacak Halk İttifakı’yla kapitalist sistemin oluşturduğu bu yıkım karşısında bizleri şoka sokan ve o şokta tutmak isteyen tüm sermaye ittifaklarına karşı sosyalizm seçeneğini cesurca savunmalıdır.