2019 yılının son yazısında, yılın gündeminin çok ve hiç olduğunu belirtmeye çalıştım. Çok gündem ama tartışılamamış hiç gündemler.

Tekrarlamakta fayda var; İki seçenek arasına indirgenmiş ve tartışıl(a)mamış her olgunun biteviye kısır döngüsünde sona erdi ömürden giden bir yıl daha.

Tekrarlamakta fayda var; İkili seçenekler, politik ölümdür, tekliğin doğuşu için yapılan bir fedadır.

Tartışmaların genel siyaset ekseninden yerele doğru kaydığını düşünenlerdenim; genel siyasete ilişkin umudu yitirmekten de olabilir, etki edememek, ikili seçenekler arasında çırpınmak, sadece kazanan ve kaybeden olmaya zorlanmak ve başkaca nedenler de olabilir.

Bir açıdan iyi de oldu, genel siyasetin belirsizliğinin ve uzaklığının yerini ulaşılabilir ve değiştirilebilir mikro alanlar almaya başladı; yabancılaşmaya karşı samimi ve insani refleks.

Başka bir açıdan da iyi oldu; iktidarı ancak mutlak gücün elde tutulması ile açıklayabilenlerle kısır tartışmalardan kaçınma şansı da yarattı.

Yerelde yapılacakların ülkenin genel siyasetine yönelik değiştirici etkisinin olabileceği umudu da başkaca bir artıydı.

Kapımızın önünün süpürmeyi öğrenmek siyasette yeni bir dil yaratabilir umudu da.

Siyasetin dili amaçladığı yönetim modeline göre şekil alır. Katılım ve iletişim ile hayatı oluşturmaya çalışılan bir sistemde dil, uzlaşma, tartışma, olasılık unsurlarını daha çok barındırır, dille beraber kavramlar ve kavramlarla da kurumlar oluşur. Totaliter yönetici ve “uysal” yönetilenlerin bulunduğu sistemlerde ise sert, olumsuz, aşağılayıcı, suçlayıcı kavramlar vardır; Hitler’in Propaganda Bakanı Joseph Goebbels şu şekilde açıklar: “Başarı önemli bir şeydir. Propaganda ortalama zekalıların konusu değildir, daha çok uygulayıcılarının konusudur. Sevimli veya teorik olarak doğru olması beklenmez. …Politik konuşmanın amacı, insanları düşündüğümüzün doğru olduğuna ikna etmektir… Propaganda popüler olmalıdır, entelektüel olarak hoşa giden değil. Entelektüel gerçeği ortaya çıkarmak propagandanın görevi değildir.

Oysa ki, en azından bir kısmımızın entelektüel gerçeklere de gereksinimi var. Az bir kısım mı, hiç sanmıyorum, kendisine dayatılan seçenekler dışında bir hayat inşa edilebileceğini düşünen insanlar.

İnsan ve insanlar sözcüğünün hiçbir zaman bir azlığı ifade ettiğini düşünmüyorum.

Entelektüel ve estetik yaklaşımlara gereksinim var, biz olgusunun bir diğer siz yaratmadığı bizlere gereksinim var, tarlaya, toprağa, ağaca değer vermeye ihtiyaç var, tartışmaya sonuca varılamasa dahi tartışmaya ve konuşmaya ihtiyaç var denildiğinde ise bunu söyleyenlere Tunç Soyer’in deyimi ile “parmak sallayanlar” var.

Tunç Soyer, bir yıl önce BUTV, Korcan Karar’la 60 Dakika Programında şunları söylüyordu: “Ama biz sürekli ekranlarda karşımızda bize şöyle yapan(parmak sallıyor) ve sürekli bize çemkiren, paçamızdan çekiştiren, bize hakaretamiz şeyler söyleyen, tepeden bakan, üstten konuşan bir dille karşı karşıyayız ve bunu kullanan dil, siyasetin dili..[1]

Yıl 2020, Ocağın ilk günleri, bir “haberin” başlığında Tunç Soyer’e parmak sallanıyordu; “Tunç Soyer Urla’da halkı provoke ediyor.

Peki nasıl “provoke etmiş” derseniz işte onun da yanıtı; “Demokrasi toplumun köklerinden beslenir. Her kanun hukuki ve demokratik olmayabilir. Karşı çıkışımız sadece mevzuata aykırılık değil mevzuatın bizzat kendisinedir. Buna isyan etmek boynumuzun borcudur. Bu ülkede demokrasi için canlarını vermiş atalarımızın hatıraları için bunu yapmak zorundayız.[2] diyerek yapmış.

Tunç Soyer “provoke etmemiş” “hukuksuz olarak gördüğü bir uygulamaya, düzenlemeye” karşı çıkmış, bir büyükşehir belediye başkanı olarak, bir hukukçu olarak, bir vatandaş, bir insan olarak kanun devletini değil hukuk devletini savunmuş, karşı çıkmanın demokrasinin özü olduğunu ortaya koymuş.

“Tunç Soyer İsyan Etti” başlığı daha doğru olurdu, altına kanun devleti değil hukuk devleti isteyerek isyan etti cümlesiyle başlayan bir açıklama yazılması gerekirdi ama tabii ki bu demokrasilerde olurdu.

Tarihe tekrar dönersek, “Söylediğiniz yalan ne kadar büyük olursa o kadar etkili olur.” diyen Goebbels’in propaganda taktiklerine ilişkin “Büyük Yalan Teorisi” dersi halen bazı üniversitelerde okutuluyor.

Biz de bilim ihraç ederiz belki bir gün.

Tunç Soyer’in “Başka bir şey siyaset dili mümkün!” söyleminden yola çıkarak Mevlana’dan okumak iyi gelebilir, umut verir;

Her gün bir yerden göçmek ne iyi

Her gün bir yere konmak ne güzel

Bulanmadan, donmadan akmak, ne hoş!

Dünle beraber gitti cancağzım,

Ne kadar söz varsa düne ait

Şimdi yeni şeyler söylemek lazım...