Bu yıl ikinci kez düzenlenen İzmir Film ve Müzik Festivali’nin kapanışına üç gün kaldı. Bu güzel yolculuk geçen hafta görkemli Zülfü Livaneli konseriyle başlamıştı. Nostaljik yanıyla dinleyicisini yakalayan,  geçip giden dönemlerin ruhunu yeniden yaşatan özel anlara tanık olduk. Doğrusu çok yönlü sanatçı Zülfü Livaneli’nin en sevdiğim uğraş alanı film müzikleri olunca, hele de bir döneme damgasını vurmuş Sürü (1978), Yol (1981) gibi başyapıtları dinleme ve görme şansı bulunca benim için tadına doyulmaz bir konser oldu. Bu müthiş bestelere eşlik eden sahnelerin etkisi de çok güçlüydü. Sanıyorum o akşam salonda olan herkes bir tür ortak duygu içinde sinemanın ve müziğin ilham verici güzelliğini yaşama şansı elde etti. Özellikle de Türk sinemasının kendine has tadını yeniden içtenlikle duyumsadık.



SAYFANIN TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYINIZ



ULUSAL YARIŞMA FİLMLERİ

Tabii bu duygu sadece konser akşamında kalmadı. Ufak tefek aksaklıklar, gecikmeler ve sorunlar yaşansa da hafta boyunca müziğin dünyasıyla buluşan çeşitli filmler izledik. Kendisiyle yaptığımız söyleşide festival direktörü Vecdi Sayar’ın vurguladığı gibi söyleşi kısımları geçen yıla göre daha azdı ama katıldığım söyleşilerin doyurucu olduğunu söyleyebilirim. Özellikle dar zamanlara sıkışsa da Ulusal Yarışma’da izlediğimiz film ekipleriyle gerçekleşen soru-yanıtlı söyleşiler ilgi çekici oldu. Gerçi bazı filmlerin yönetmenleri, bazılarının da hiçbir ekip üyesi gelmedi. Örneğin, 9,75’in yönetmeni Uluç Bayraktar katılsa ne güzel sorular soracaktık. Sardunya ve Beni Sevenler Listesi filmlerinin de maalesef yaratıcıları seyircilerle buluşmadı. Diğer yarışma filmlerinin özellikle yönetmenleri ve bir kısmının başrol oyuncularıyla karşılaşmak, İzmirli seyircinin meraklı ve içten sorularını dinlemek oldukça keyifliydi. Gölgeler İçinde’nin yönetmeni Erdem Tepegöz o örnek alınası mütevazı kişiliğiyle genç sinemacı adaylarının sorularını söyleşi sonunda da yorulmadan yanıtladı. Kumbara’nın yönetmeni Ferit Karol ve başrol oyuncusu Murat Kılıç’ın söyleşisi esprilerle bezeli samimi bir ortam oluşturdu. Sen Ben Lenin ve Ela İle Hilmi ve Ali’nin ekipleri de geniş bir kadro olarak katıldılar. Her iki söyleşi de çok keyifli sorularla ve Barış Falay’la, Ece Yüksel’in zarif katılımıyla renklendi. Sanıyorum gösterimleri izleyenlerin çoğunluğu salondan mutlulukla ayrıldı.

ÖDÜL TAHMİNLERİ     

Bu arada ödüllerle ilgili şöyle tahminlerim var: Ulusal Yarışma kategorisinde daha önce vizyonda gördüğüm ya da ilk kez festivalde izlediğim filmler arasında en iyi film ödülüne Zuhal ya da Kerr’in yakın olduğunu düşünüyorum. Burada sürpriz yalın ve vurucu öyküsüyle Zin ve Ali’nin Hikâyesi olabilir. Çağıl Bocut’un Sardunya’sı da burjuva ahlakını sorgulayan ilginç bir yapım. Ona da şans vermek gerek. En iyi kadın oyuncu ödülünü Ela ile Hilmi ve Ali’deki çok ilginç rolüyle Ece Yüksel’in ya da Zuhal’deki performansıyla Nihal Yalçın’ın alacağını sanıyorum. Erkek oyuncu ödüllerinde gönlüm Kumbara’daki rolüyle Murat Kılıç’tan yana. Ama tahminim Kerr ile Erdem Şenocak’ın ödülü kucaklayacağı yönünde.  En iyi müzik ödülü zorlu olacak, kimi filmlerde müzik minimal düzeyde kullanıldığı için. Bu ödülde Sen Ben Lenin’in müziklerini besteleyen Murat Diri’nin şansı epeyce yüksek. Özellikle de Edip Cansever şiiri Mendilimde Kan Sesleri’nden uyarlanan şarkı ile ödül alacaklar bence. Ses tasarımı ödülünü ise Gölgeler İçinde’nin kazanacağını düşünüyorum. Bu distopik filmde Erdem Tepegöz’ün kurduğu atmosfer seslerin müthiş kullanımından da yararlanıyor çünkü. Ve jüri özel ödülünü Sen Ben Lenin ya da Ela İle Hilmi ve Ali’nin kazanacağını sanıyorum. Sen Ben Lenin, kara mizahla yoğrulmuş güçlü bir politik alegori kuruyor ve bu yönüyle sinemasal olarak yenileyici olmasa da çok özenli bir öykü anlatımına sahip. Ela İle Hilmi ve Ali ise çok daha kapalı ve bireysel bir öyküyü, müthiş bir cesaretle ve şaşırtıcı imgelerle anlatıyor. Her iki film de ödülü hak ediyor kanımca.

Festivalin ulusal yarışması pek çok açıdan doyurucu oldu diyebilirim. Sonraki yıllarda festival istikrarlı biçimde sürer ve daha da etkili bir yapıya kavuşursa ulusal ve uluslararası alandan çok daha nitelikli yarışma süreçlerine tanık olabiliriz.

HER ŞEYE RAĞMEN

Bunun dışında karşılaştığımız etkinlikler de oldukça iyiydi. Fakat bir kısmında seyirci ilgisi yetersizdi. Bunun bir nedeni festival filmlerinin ve etkinliklerin geniş bir alana yayılmasından kaynaklanıyor bence. Geçen yıla oranla seyircinin çok daha yoğun biçimde katılım sağlayacağı düşünülmüş. Festivalin lokomotifini aslında Karaca Sineması, Fransız Kültür Merkezi ve İzmir Sanat çekiyor gibi. Buna Nazım Hikmet Kültür Merkezi de önemli destek sağlıyor. Oldukça keyifli olsa da Kadifekale Gemisi’nde veya Cinema Pink’teki merkeze biraz uzak gösterimler ilgiyi dağıtıyor.  Ayrıca programda bazı söyleşiler birbiriyle kesişmese çok daha iyi olurdu. Sinemaseverler için seçenek sunmaktan ziyade bir araya toplamanın daha verimli olacağını düşünüyorum. Nino Rota’nın anıldığı bölümde gösterilen 8,5’un öncesinde yer alan söyleşi, çeşitlendirilip derinleştirilerek yapılabilirdi. Ve elbette film müziği tekniği vb. konular üzerine sektörden isimlerin katılımıyla daha çok çalışma yürütülebilir.

Bu arada kimi filmlerin gösterim kopyası oldukça kötüydü. Bergen’in hikâyesini ilk kez ele alan Canan Gerede’nin filmi örneğin, Aşk Ölümden Soğuktur (1995) salonda yaşanan teknik aksaklıkla birlikte izlendi. Bu önemli filmi belki bu yıl çok ses getiren Bergen’le birlikte ortak bir izleme seansına alıp kadın mücadelesini müziğin gelişimi ve 80’lerdeki furyalar üzerinden değerlendiren çok boyutlu bir tartışmaya çevirmek kuşkusuz daha verimli bir etkileşim sağlardı.

Belgesel ve kısa film programlarının hacmi artırılabilirdi ama oldukça değerli örneklerle karşılaştım. Geçen hafta sonu beklenmedik biçimde yağışlı bir hava olunca Kadifekale’de yapılacak iki gösterim de sonraki günlere alınmıştı. Bunlardan birinde müthiş bir belgesel izledim. Cem Kaya’nın çektiği “Aşk, Mark ve Ölüm” epizodik yapısı ve Almanya’ya göç eden Türklerin yaşamını müzik üzerinden anlatan içeriğiyle  son yıllarda izlediğim en başarılı belgesellerden biriydi.

EFSANE İSİMLERLE KARŞILAŞMAK

Kimi aksaklıklarına rağmen özellikle çok değerli isimleri festivalde görmek ve onlarla konuşmak elbette paha biçilemezdi. Kalan üç günde de benzer biçimde uluslararası isimler var. Bugün art arda gösterilecek Geronimo ve Transilvanya’nın yönetmeni Tony Gatlif ve  Kieslowski filmlerinin efsane bestecisi Zbigniew Preisner  heyecan yaratmaya yetiyor. Özellikle pazar günü Kırmızı’nın gösterimi sonrası söyleşiye kalacak olan Preisner’ı merakla bekleyen bir kitle var. Festivalin kapanış ve ödül töreni de pazar akşamı olacak. Ahmet Adnan Saygun Sanat Merkezi’nde tören sonrasında Nino Rota’nın film müziklerinden oluşan bir kapanış konseri sinemaseverleri bekliyor.

Bakalım ödüller kime gidecek ve bu yılki deneyiminden yola çıkarak eksikleri gidermesini umduğumuz Film ve Müzik festivali’nde sonraki yıllarda bizi hangi sürprizler bekleyecek?


SİNE-HABER

DİSTOPYA FİLM FESTİVALİ

Geçen yıl ilki gerçekleştirilen Distopya Film festivali, hız kesmeden çalışmalarına başladı. Bu yıl 19-20 Kasım tarihlerinde AKM’de düzenlenecek festivalin yarışma başvuruları geçen hafta açıklandı.  “Uzun metraj Film Seçkisi”, “Uluslararası Kısa Film Yarışması” ve “Ulusal Kısa Film Senaryo Yarışması” gerçekleştirilecek.  Bilimkurgusal öykülerle ilgilenen ve distopik kurmacalar üretmek isteyenler filmfreeway ve distopyaff.com üzerinden başvurularını gerçekleştirebilir.

İLK FİLM PROJESİ GELİŞTİRME KAMPI

İlk filmini gerçekleştirmek isteyenler için çok değerli bir etkinlik başlıyor. İzmir Sinema Ofisi çalışmaları kapsamında Solis Cinema Sessions iş birliğiyle düzenlenecek eğitimler 19-23 Temmuz tarihlerinde gerçekleştirilecek. Kampa katılmaya hak kazanan 5 uzun metraj film projesinin yönetmen, senarist ve yapımcıları beş günlük yoğun bir proje geliştirme eğitimi alacak. Adayların film projelerini uluslararası film markerleri ile potansiyel yapımcılara sunmaya hazır hâle getirmesi hedefleniyor.  K2 Urla Nefes Alanı’nda gerçekleşecek kampta katılımcıların eğitim, konaklama ve yeme-içme masrafları  İzmir İlk Film Projesi Geliştirme Kampı organizasyonu tarafından karşılanacak. Son başvuru 1 Temmuz.