Merhaba Necati Bey,

Seyrek -olup olacağı birkaç kez- görüşmüş olmamıza karşın hakkınızda bunca çok şey bilmelerime arada şaştığım olmuyor değil. Oysa romanlarınızı bile okumamıştım ilk yayımlandıkları dönemde. Ankara yolculuklarımdan birinde edindiğim “Aç Güneş”inizin bugün kitaplığımda olmayışına (“Şunu bir okuyup vereyim.” diyen bir arkadaşımdan dönmeyişine) hâlâ üzülürüm. Neyse ki sonra iki kitapta toplandı da bütün şiirleriniz, hepsini yeniden yeniden okudum.

Demem o ki Ankara-Erzincan yıllarımda bilsem de sizi, ben İzmir’i mesken tutunca başladı asıl “tanışık”lığımız. İlkin “Tütün Zamanı”üçlemeniz, “Viran Dağlar” sonra öyküleriniz: “Ay Büyürken Uyuyamam” ve “Aylı Bıçak”. Şiirlerinizin yanı sıra öykü ve romanlarınızı da severek okumalarımda, kurduğunuz dilin ötesinde, sanırım mekânın neredeyse karış karış bildiğim, aklıma düştükçe vardığım Urla oluşu da etkendi benim için.

Tütün Zamanı”nın üç kitabında aktardıklarınız; “Zeliş”te konu edilen aşk ve kız kaçırma sorunsalı, “Yağmurlar ve Topraklar”ın tartıştığı, insanın doğayla mücadelesi, aydınlarımız ve politikacıların hayatı sürüklediği çıkmaz, “Acı Tütün”ün üreticinin hallerini ortaya koyuşu, dolayısıyla okurun kafasında oluşturduğunuz sorular bugün de geçerliğini koruyor. Tanığı olmadığınız şu on dokuz yılda yaşananları sıralasam aklımı kaçırdığımı sanır ya da iyi uydurduğumu düşünürsünüz. Kırsalda üretim durma noktasına geldi. Hayvancılık bitti bitiyor. Meyve ağaçları epeydir üvey evlat. Ekilebilir alanlar Anadolu’nun birçok yerinde (ucuz evler dikilmemişse!) boş duruyor, ekilen yerlerde de yerli tohum kullanımı/ alımı satımı yasak. Toprağın, ithal tohum yüzünden verimsizleşmesi ve zehirlenmesi de ayrı... Bir de şu “kayyım” işi var, onu sonra anlatırım.

Sizi bunlarla daha fazla yormak istemem ama şu son yıllarda yaşadıklarımız ne hukukçu Necati Cumalı’nın aklına sığar ne de yazar Cumalı’nın.

1981’de çıkan “Aylı Bıçak”taki öykülerinizi okuyunca “Ay Büyürken Uyuyamam”ı da bulup bir solukta okumuştum. Yakın zamanda bu iki kitabınız, “Ay Büyürken Uyuyamam” başlığı altında, tek kitap olarak basıldı. Bugün yazsaydınız, bu iki yapıtta işlediğiniz konuların yerini, çocuk yaşta evlendirilen, çoğu doğurmak zorunda kalan binlerce kızımız, kadınlarımıza yönelik cinayetler, yokluktan canına kıyan insanlarımız alırdı herhalde.

Şiir, öykü, romanın yanında deneme, anı, inceleme ve onlarca oyun da bırakan Necati Cumalı’ya/ size şu yazdıklarıma bakınca ben sıkıldım. Biraz da neşeli işlerden açayım sözü.

2002’de, sizi Urlalılara, Şükran abi (evet, Kurdakul) anlattı. Yılların içinden kırık dökük birçok anıyı sıralamaya şu sözlerle başladı Şükran abi:

- Cumalı’yı 1947’de, İzmir’de tanıdım. Gençlere milattan önce gibi gelir.

Bir yıl sonra yine anı evinizdeydik. Bahçeye sandalyeler serilmişti. Dönemin belediye başkanı ve eşiniz Berrin abla, önce yapıyı gezdirdi. Sonra bahçeye çıktık ama oturmak ne mümkün! Programı, sevgili Aysel Arabacıoğlu ve Emek Yurdakul’la birlikte, alabildiğine kısaltarak sunduk. Öyle bir soğuk vardı!

O izlencelerden birinde, epey bir emekle hazırladığım “Yüz Bir Soruda Cumalı” adlı düşsel söyleşi de yer aldı. Orada sizi oynayan arkadaşım Hayri Oğuz’u, salonda uygun bir yere “saklamış”tım. Söyleşi bitince konuklardan biri, “Bekirciğim, ne zaman yaptın bu söyleşiyi Necati Bey’le?” diye sormaktan alamamıştı kendini.

Aradan yıllar geçti. Bir başka buluşmada sizinle ilgili iki konuşma birden yaptım: “Anılardaki Necati Cumalı” ve “Necati Cumalı’nın Yazıya Bakışı”. Salondaki etkinliklerin bitiminde Rüzgârgülü Kitabevi’nde de sizi konuştuk şair-yazar dostlarla. Doğru, haklısınız, Rüzgârgülü Kitabevi yoktu sizin zamanınızda. Ama büyük renk ve anlam kattı Urla’ya.

Anılarınızın her biri ilginç elbette ama işinizi sekteye uğratan biri var ki onu anımsatmak isterim. Kendinize her gün bir oyun okuma görevi veriyorsunuz ya anımsadınız, değil mi! Üç yıl sürüyor bu iş. Okuduğunuz kitapları da büronuzda, hukuk kitaplarının yanına koyuyorsunuz. Pek inandırıcı gelmiyor avukat “arayanlar”a bu yapıtlar, kimi davaları da bu yüzden alamıyorsunuz.

Bir de şu “borç ödeme”niz var, onu da yazmak isterim:

Ankara’daki dostlarınızla bir araya geldikçe özlem giderirdiniz. Yetmişli yılların sonu, o buluşmaların birinde, Orhan Şaik Gökyay, “Çok iyi gidiyorsun!” diyor ve ekliyor: “Şiir, öykü, roman, oyun... Ne yana baksam seni görüyorum. Gençsin; hiç gezip tozmaya vakit ayırdığın olmuyor mu senin?

Kısacık yanıtlıyorsunuz Gökyay’ı:

- Borcumu ödüyorum.

Borç ödeme bir yana, alacağınız var, şimdi biziz borçlu olan Necati Bey!

........................

Necati Cumalı (şair, yazar, hukukçu/ 13 Ocak 1921-10 Ocak 2001)

Aç Güneş”, Necati Cumalı, toplu şiirleri, Karacan Yayınları, 1980, İstanbul

Tütün Zamanı” (roman, 1959), 1971’de “Zeliş” adıyla yeniden basıldı. “Yağmurlar ve Topraklar” 1973, Acı Tütün” 1974’te çıktı.