“Türk Silahlı Kuvvetleri, ülkemizde her şeyin çıkmaza girdiği bir dönemde yönetime el koymuştur. Bence zamanında ve yerinde bir karar alınmıştır. Halkımıza hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum”

Bu sözler kime ait biliyor musun?

12 Eylül darbesinden sonra Tempo Dergisine demeç veren Sezen Aksu'ya...

Daha önceden biliyor muydun bilmiyorum, yoksa sen de bizim gibi kandırılanlardan mısın Sezen konusunda?

Eminim ki sen de çok seversin...

Belki halen seviyorsundur...

Ama benim için aynı şey geçerli değil artık...

Çünkü minik serçemin ailemi ve sevdiklerimi gammazlayan sistem yaratıklarıyla aynı cephede olmasına tahammül edemedim...

Sezen, yüzde 92 değil yüzde 8 idi benim için ve onur duyardım...

Çünkü benim için yüzde 8, yüzde 92'den daha büyüktü...

Hem postal yalayıp hem de 17 yaşında asılan Erdal Eren'e şarkılar yapmasını kaldıramadım...

Birçok şairi Sezen'in şarkı sözlerini araştırırken öğrendim ve sevdim...

Mesela en önemlilerinden biri; bir gün bir oğlum olursa ismini vermeyi düşündüğüm Sabahattin Ali; "Çocuklar gibi" sevdim ben Sezen'i...

Sezen sayesinde tanıdım ben Sabahattin Ali şiirlerini ve öykülerini...

Kemal Burkay gülümseyebiliyor mu acaba halen Sezen'den sonra?

Ümit Yaşar Oğuzcan ne güzel demiş mesela; "Bir türlü karşıma çıkmadın namus"

Turgut Uyar, uyarmış bizi gizlice Sezen'in sesinden; "Benim dengemi bozmayınız"

Murathan Mungan önce Sezen’den bize, şimdi bizden Sezen'e söylüyor; "Eskidendi, çok eskiden"

Devrimciliğiyle bizi kandırdı, darbeciliğiyle cuntacılara yarandı...

Esas kandırılan biri varsa biziz bu ülkede...

Bu kadar yalpalamasa belki defalarca daha kandırabilirdi bizi, o kadar sevmiştik...

Tabi yazdığım kadar kolay olmadı Sezen’den ayrılmam...

Uzaklaştıkça iyice çirkinleşti gözümde...

İzmirli yazar Yılmaz Özdil'i mahkemeye verdi, biliyorsun.

Mahkemeye vermesinde sorun yok elbet, herkes herkesi mahkemeye verebilir.

Ama davayı kazanmak için Özdil'in ölmüş babasına hakaret ettiğini iddia edip mahkemenin vicdanına oynamaya kalkmasa iyiydi...

Çünkü babası o esnada henüz ölmüş değil turp gibi sağ idi!

Düşünebiliyor musun? Bunu bir zamanlar hayran olduğum kadın yapıyor...

Yaşayan babasını öldürüyor dava kazanmak için...

Ayrıca ortaya çıktı ki; Sezen'in ölmeden ölmüş babası FETÖ'nün en gözde okullarından "Yamanlar Koleji’nin de kurucu müdürlerindenmiş...

Al sana bir tokat daha, bunu da bilmiyordum...

Baba kız darbeci çıktılar iyi mi?

Ali İsmail'e türkü yazması falan hiç samimi gelmiyor artık bana...

Bir tek Sezen değil elbette bizi kandıran, daha birçok Yavuz(!) kimse var duygularımızla oynayan...

Ben en çok Sezen'i severdim o sebeple ondan örnek verdim.

Şimdi sana da gönlüm ısınıyor Sıla...

Eskiden de beğenerek dinlerdim seni, severdim de...

Ama şimdilerde çelik gibi duruşun falan gerçekten hayran bırakıyor; "Yapma bak çok severim" diyesim geliyor, korkuyorum...

Bu sebeple son değil ilk mektubu yazmak istedim...

Son mektuplar çok acı oluyor.

Sezen'e yazmıştı Müfide öğretmen uzunca bir mektup.

Şöyle bitiriyordu mektubunu; "Dün günlerden beri ilk kez, eski bir kasetini koydum teybe, balkona çıktım, sardunyalarla bakıştık, gözlerim doldu? Dönüp kapattım teybi. Tıpkı bundan böyle kalbimi de sana kapattığım gibi."

Bir gün böyle bir mektup yazmamak için yazıyorum bu mektubu sana, çünkü ben yoruldum söyle senin gücün var mı hala? Kaç yenilgi var söyle ömürde Allah aşkına? Akışına bıraktım gidiyorum sonu hayır mı şer mi bilemiyorum. Hem eriyorum günden geceye, hem kapı duvar verilmiş sözlere...

Sana güvenmek istiyorum...

Güvenmek istiyoruz...

Travmatik bir aşk yaşayıp bir daha hiç kimseye şans verememek gibi işte...

Sen bizi satmazsan, biz seni satmayız merak etme...

Koy veriyorum ben kendimi...

Hoş geldin...

Davut Güloğlu'na da bakma sen, küfür etmiş galiba sana...

Ne yapsın kafalar karışık şimdi onlarda, nerede duracaklarını bilmiyorlar...

Hem ayrıca Aristoteles’ten Davut Güloğlu'na gelene kadar demokrasiyi biraz hırpaladık biz...

Boş ver sen, ona değil bize bak.