Ülkenin her köşesi yangın yeri haftalardır! Hangi yangın beni daha çok yakıyor? Ormanlarla birlikte yok olan canlılar mı? Konya’da Kürt olduğu için göz göre göre öldürülen aileden 7 canın acısı mı? Van’daki selde zar zor alınmış onca eşyasını kaybedenler mi? Kastamonu’daki selde yakınlarının cenazesini denizin üstünde arayanlar mı? Manavgat’ta yanıp kül olan köyler mi? Yangında yavrusunu kaybettiği için yüzünü duvara dönmüş keçi mi? Elbet hepsi! Elbet.

Vücudumun her yerini sardı bu sızı. Hafta sonu bir dostun omzuna atmak iyi gelecekti anlaşılan! İzban’da kulağımda şarkılar, bu hafta ne yazacağımı düşünürken bu şarkı düştü çalma listesine! Yıllar öncesinden Hüsnü Arkan’ın o insanın içinin taşlığını yıkayan sesiyle Signomi’yi dinlerken, şarkının hikâyesi aklıma düştü. 6-7 Eylül olaylarının ardından ülkesini terk ederek tüm mallarını bırakıp kaçan Rumların acısıydı bu şarkı!

***

“Ya bu denizin tuzu, ya bu martılar, ya bu vapurlar, ya bu yaşanmış yıllar

Düşünüze hiç girmez mi İstanbul

Ya bu yıldızlı ışık, ya düşleriniz, ya geçmiş, ya bu mavi, ya bu yaz,

Ya bu kar, ya bu beyaz, ya bu gül, ya bu koku, ya bu bahar

Anılara hiç sığar mı İstanbul?’’

***

Altındağ’da evi basılıp linçe maruz kalmış Suriyelilerin 6-7 Eylül’ü geldi aklıma. Ve o çocuğun korku dolu bakışları ile kıvır kıvır bahar kokan saçlarının arasından sızan kan! Öyle ya geçen hafta siyasilerin bizzat körüklediği mülteci düşmanlığı ile ‘galeyan’a gelen Ankaralı “milliyetçi/vatanperver”ler Suriyelilere ‘’defol’’ diye bağırıp, ‘’Allahu Ekber’’ tekbirleriyle çoluk çocuk demeden saldırdı!

Bu topraklarda tekbirlerle daha önce Maraş’ta, Çorum’da Alevilere saldıranlar da, Sivas’ta yazar/şair/düşünürleri Madımak’ta yakanlar da tekbir çekerek saldırmıştı.

Bu topraklarda benzer linçler, siyasi cinayetler, önü alınmayan provokasyonlar sonucu yüzlerce insan yakıldı, öldürüldü, yok edildi. Katledildi.

Sırada Suriyeliler vardı anlaşılan. Mülteci düşmanlığı üzerinden iç siyaset malzemesi üretmeye meyletmiş tehlikeli bir iktidar ve onun gazlanmış hazır askerleri! Ne korkunç!

***

Sevgili Çocuk;

Adını bilmiyorum. Annen ve baban ölmemek için kaçtılar bir savaştan! Kendilerinin olmayan kirli bir savaş onları bu topraklara sürükledi. Zar zor bir iş buldu babacığın. Muhtemelen eşitlerinin yarısı kadar para kazanıp, Suriyeli olduğunuz için daha yüksek bir kira ödeyerek başınızı soktuğunuz o derme çatma gecekondu taşlandı! Sen de muhtemelen bu topraklarda doğdun! Doğduğun ev artık yabancı sana! Kaldı ki zaten ‘’yabancı’’ydın. Mülteci olduğun yetmiyormuş gibi yaşadığın o korkuyla şimdi de ‘’kendine mülteci’’ oldun. Bu şarkıyı günlerdir çevirip çevirip dinliyorum ve o gözlerin geldikçe gözümün önüne gözlerime engel olamıyor, ağlıyorum. Utançtan! Sırf başkası adına utançtan!

Sevgili Çocuk,

Signomi ne demek bilmiyorsun elbette! Yunanca bir sözmüş. Özür dilerim anlamında. Bu şarkıyı yazan kişi 6-7 Eylül’de kendi evinden kaçmak zorunda kalan Rumlara yazmış. Bu şarkı artık senin de şarkın canım oğlum. Başkaları adına utançtan da olsa bu şarkı artık senin de şarkın.

Signomi… Özür dilerim.

Ve şarkı şöyle bitiyor:

“Kaç kara eylül geçti dönmedin geri,

Utanıyor şimdi bak rüzgârlar bile”