Malumunuz bir süredir Sezen Aksu’nun vakti zamanında yazdığı bir şarkının sözleri gerici çevrelerce gündem edilip, tehditler ve hakaretler eşliğinde artık alışık olduğumuz bir iktidar pratiğine evrildi. Siyaseten tükenmiş olmanın telaşı ile harekete geçenler, derin bir yoksullukla sınanan halkın en azından bir kesimine her zaman olduğu gibi en geri ve karanlık yerden seslenmeye çalışıp, bu konuda hassasiyeti olan çevreleri tekrardan etrafında toplamaya gayret etse de bu girişimleri açlık ve yoksulluğun ağırlığı altında ezilen yurttaşlardan çok da destek bulamadı. Hal böyle olunca üç beş kişinin dil koparmaya kadar varan çağ dışı tehditleri karşısında önemli bir dayanışma ile mesele başlamadan biterken, iktidar yine o kaba, saldırgan ve kindar özellikleriyle anılacağı ve ileride muhakkak ki ayaklarına dolanacak olan bir provokasyon girişimi ile daha orta yerde öylece kalakaldı.

Bu tehdit karşısında toplumun azımsanmayacak bir kesiminden önemli bir destek alan Sezen Aksu, en iyi yaptığı iş olan söz yazarlığı ile bir cevap kaleme almış, kaleminden dökülen o sözler onlarca farklı dile çevrilmişti. Şüphesiz ki o gün Sezen Aksu’ya yönelik bu tehdide karşı çıkmak hayli değerli bir işti. Ama işin diğer tarafında da aldığı ciddi toplumsal desteğe rağmen yetmez ama evet demenin lanetinin, Sezen’in üzerinden kolay kolay silinip gitmeyeceğini de görmek gerekiyor. Öte yandan “bu kadın yetmez ama evetçi, bırakın ne hali varsa görsün” diyenlerin hafızasına güven duymakla birlikte, böylesi bir yalnızlaştırma eğilimini de anlamakta güçlük çektiğimi ifade etmek isterim. Toplumsal bir dayanışma ve yan yana gelişlerle birlikte memleketin iklimi değiştikten sonra tartışılacak bir konuyu, mağdurun iktidar sopası karşısında yalnız bırakılması gerektiğine olan inançlarıyla geçiştirmeye çalışanların, Sezen Aksu’yla birlikte sıkı hayırcıların kendisine de büyük bir haksızlık ettiğini düşünüyorum.

Tam da bu gelişmelerin hemen öncesinde başka bir linç vakası daha ortaya çıkmıştı ki sosyal medya dışında çok da gündem olmadı. Bu kez Sezen Aksu’ya destek verenler içerisinden önemli bir kesim linç eden taraftaydı maalesef. Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul’a ihanet edenleri tiyatro yapmak üzerinden tarifine karşı çıkıp da "Ahlaksızlığı tiyatro sanatıyla tarif eden bir yerel yöneticinin bağlı olduğu siyasi iradeden, kültür sanat politikası üretmesini bekliyoruz. Daha çok bekleriz. Muhalefeti böyle, iktidarını siz düşünün." diyen Fırat Tanış linç edildi bu kez. Kaldı ki Ekrem İmamoğlu ikinci bir tweet ile Fırat Tanış’a hak verip özür dilemişken yaşandı her şey. Muhalefeti eleştirirken iktidara daha büyükçe bir taş atan Fırat Tanış’a destek veren az sayıda kişi de ne yazık ki sosyal medya demokrasisi tarafından aynı gün AKP’li ilan ediliverdi. Yani içinde bulundukları her durumu “biz olmazsak AKP gelir” diye propaganda edenlerin de inkâr edilemez etkisiyle, CHP’li bir siyasetçi ya da yöneticiyi eleştiren herkesi iktidarın değirmenine su taşımakla itham eden çok sayıda insan; üstelik referandumda Sezen Aksu gibi evet de dememiş, toplumsal meselelere duyarlı, yaptığı başkaca paylaşımlarla hak mücadelelerine desteğini sunan az sayıda sanatçıdan biri olduğunu çoktan ispatlamış Fırat Tanış’a hakaretler eşliğinde saldırdı günlerce. Aralarında Tanış’a anlaşılmaz cümlelerle tiyatronun ne olup olmadığını anlatmaya kalkanlardan tutun da meseleyi bir geyik muhabbetine çevirip etkileşim almak için yırtınanlara kadar yüzlerce kişinin tweetini üşenmeden okudum. Durum ne yazık ki AKP’li trollerin üslup ve tarzına fazlasıyla yakındı.

Gerçeği bir kenara bırakıp salt politik saiklerle zihinlerine kazıdıkları doğru ve yanlışların loş ışığında herkesi “ya şunlardansın ya da bizden” diye sınıflandırmaya çalışan iki kutuplu siyasete çoktan ikna olmuş iki tarafın da taraftarları, sağlıklı bir düşünce pratiğinden uzaklaşmış ezberlerinin bir sonucu olarak belli yönleriyle birbirlerine benzemeye başlıyor doğal olarak. Bu yönüyle linç denilen şeyin yaygın kullanımında ifade edildiği gibi kültür değil politikanın ta kendisi olduğu gerçeği de fazlasıyla görünür bir hal alıyor. Tam da bu noktada az sayıda insana, ne iktidar tehditleri karşısında Sezen Aksu ne de muhalefetin ateşli taraftarlarının haksızlık ettiği Fırat Tanış yalnız değildir demek düşüyor. Bu arada tartışma yaratan sözleri niyetten bağımsız ifade edilmiş olsa dahi, hatasını kabul ederek özür dileyen İmamoğlu da en azından bir tebriği hak ediyor.