Bu köşede daha önce Annie Ernaux’nun Boş Dolaplar adlı kitabını tanıtmıştım. Hemen ardından okuduğum Seneler adlı romanını elimden bırakamaz olduğumu söylemek isterim. Bu vesile ile yakın bulduğum birkaç arkadaşıma Seneler’i hiç gecikmeden okumaları önerdim. Tıpkı bir zamanlar S. Zweig’ın Dünün Dünyası’nı önerdiğim gibi.

2022 Nobel Edebiyat Ödülü’nü de alan yazar bu kitabında 1940’lı yıllardan zamanımıza doğru gelirken hem bireysel tarihini hem arka plandaki toplumsal devinimleri harmanlayarak harika bir metin ortaya koyuyor. Kitabın arka kapağındaki yazıya dikkatinizi çekmek isterim: “Seneler çeşitli imgeler, fotoğraflar, dönemin gazete haberleri, popüler şarkıları, filmleri, reklamları, sloganları, siyasi gelişmelerden hareketle 1940’lardan 200’li yıllara uzanan deneysel bir metin, bir tür toplumsal kronik.”

Seneler’i okurken altlarını çizdiğim birçok yer var. Sizin de okuma arzunuzu kamçılamasını istediğim için birkaçını paylaşmak isterim:

“Seçimlerin seçmekle alakası yoktu, bir takım ileri gelenleri önceki makamlarına yeniden oturtmaktan başka anlam taşımıyordu.”

“Şeylerin bolluğu, fikirlerin kıtlığını ve inançların aşınmasını gizliyordu.”

“Toplum dört bir yandan yer değiştiriyordu, köylüler dağlardan vadilere iniyor, üniversite öğrencileri şehir merkezlerinden tepelerdeki kampüslere sürülüyor, Nanterre’de gecekondularda yaşayan göçmenlerle aynı çamuru paylaşıyordu.”

“Aslında insanların istediği bir arada yaşamak değil, temiz, aydınlık dört duvar, merkezi ısıtma ve bir banyoydu sadece.”

“Tarih pek bir anlam taşımıyordu. Gününe göre, kâh mutlu kâh mutsuzduk işte.”

Bizde de arka planı başarılı bir biçimde romanına yediren yazarlar var. Sözgelimi, Üç İstanbul (M. C. Kuntay) bunlardan yalnızca biri. Buna Yakup Kadri’nin Ankara’sını, Reşat Nuri Güntekin’in Çalıkuşu’nu, Recaizâde Mahmut Ekrem’in Araba Sevdası’nı, A. İlhan’ın O Karanlıkta Biz adlı romanını sayabiliriz.

Annie Ernaux’un yaptığı, yukarıda saydıklarımdan tabii ki farklı. Arnaux, bir yandan yıllar içinde yaşadıklarından, yani kendi özel tarihinden söz ederken diğer yandan arka planda o dönem -özellikle- Fransız gençliğinin dramlarından söz ediyor. Yeri gelmişken, kitabı Türkçeye kazandıran çevirmeni de kutlamak isterim.

Bu Salı bu kadar. Başka kitaplarda buluşmak üzere…