NAZMİ CAN ARSLAN – İZGAZETE / Erdal Bozkurt dün gerçekleşen basın toplantısı ve Tüm Bel-Sen’in talepleri hakkında, “İzmir Büyükşehir Belediyesi’ndeki arkadaşlarımız ile uzunca bir süredir görüşmeler yapıldı. Yemek kartı, ulaşım kartı ve kreşe ilişkin taleplerimiz vardı. Aslında bu İzmir’de uzun süredir problem olarak devam ediyordu. Ama son görüşmelerde gelinen noktada sorunun çözülebileceği, bizim taleplerimiz noktasında bir girişimin olduğu ifade edildi. Bugün de arkadaşlarımız görüşme masasına oturacak. Diğer sendikanın talepleri arasında, olur mu olmaz bilmiyoruz, ama bu konuda tekrar çalışanların bu haklı taleplerini dillendirmek adına bir basın açıklaması hazırladılar. Talepler aslında çok net. Ulaşım, yemek kartı ve kreş hakkı çalışanların çalışmadan kaynaklı temel haklarıdır. Çünkü insanlar iş yaşamında işleri ile uğraşırken çocuklarını bırakacakları bir yer olmaması, ulaşımı ve yemek sorunlarını çözebilmeleri hem iş yeri verimliliği açısından önemli, hem de çalışanın performansı açısından önemli kriterlerdir. Bu sorun birçok belediyede çözülmüş durumda. Örneğin Ankara Büyükşehir Belediyesi’nde Melik Gökçek döneminde yaptığımız görüşmelerin yanı sıra dönem dönem eylemler yaptık. Bu eylemlerin sonunda ulaşım, yemek gibi sorunların tamamı çözüldü. Şimdi İzmir Büyükşehir Belediyesi'nde bu sorunun halen çözülememiş olması hem bizim açımızdan hem de İzmir Büyükşehir Belediyesi gibi bir belediye açısından sorunlu bir durum. Bu bağlam ile arkadaşlarımızın bugünkü taleplerini açıklamaları umarım görüşmelerde etkisini gösterir ve olumlu sonuçlar çıkar. Çünkü çalışanların beklentileri bu yönde.” dedi.

“PARLAMENTO İŞLEVSİZLEŞTİRİLDİ”

Toplu iş sözleşmesi ve taleplerinden daha önemli olan KHK ve OHAL süreci ile başlayan kamudaki ihraçlara dikkat çeken Erdal Bozkurt, “OHAL süreci ile başlayan bir buçuk yıllık bir dönem ile karşı karşıyayız. Darbe gerekçe gösterilerek oluşturuldu. Ama asıl darbenin dışında 20 Temmuz’da başlayan yeni bir süreç var. Bizim sivil darbe dönemi diye adlandırdığımız. Çünkü kamunun tamamen tasfiye edilmesi ve yeniden siyasi iktidarın kendi düşüncesine göre dizayn edilmesi var. Bu arada ihraçlarla başlayan bir süreç var. 130 bin kamu emekçisi ihraç edilmiş. Adaletin olmadığı, hukukun işlemediği yerde adil yargılama ve savunma hakları da insanların elinden alınmış. 130 bin kişi şu an açlığa teslim edilmiş durumda. Buna ilişkin bir çözüm üretilmesi, taleplerimiz uzun dönemdir devam ederken, önemli bir OHAL İnceleme Komisyonu oluşturuldu kısa dönemde. Bu da aslında hukukun önüne geçmektir. Çünkü bu süreç böyle devam ettiğinde içeride tüketilen hukuksal süreci Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşımamız gerekiyordu. Bir miktar bunun önüne geçmek için de böyle bir çaba içerisine girdiler ama oradan da bir sonuç çıkmadı. Ülke olarak demokrasi açısından gerçekten de böylesi zor bir dönemden geçiyoruz. Tamamen yok sayılabilecek noktaya geldik. Kanun hükmünde kararname ile parlamento bile işlevsizleştirildi. Parlamentonun etkisi kalmamış durumda. Bir şey kalıyor geriye, o da gerçekten emeğin hakkını savunacak, çalışanların iş güvencesini ve hakkını savunacak sendikalara görev düşüyor” şeklinde konuştu.

“GÜÇLÜ VE BU SÜRECİ ATLATABİLECEK ÖRGÜTLERE İHTİYAÇ VAR”

Gelinen bu nokta emek hareketini bölmek ve emek hareketini sekteye uğratacak girişimlerin olduğunu vurgulayan Bozkurt, “30 yıllık KESK’e bağlı sendikal mücadelesinde ilkelerine baktığımızda aslında bu mücadeleyi başından beri veren, anlatan, çaba harcayan sendikalarımız bugün de benzer şeyleri yapmakla yükümlü. Biz bu yükümlülüğümüzü yerine getirirken bir miktar, karşımızda iktidar eliyle oluşturma sendikaların yanında birde nasıl başladı. Neden çıktığını çok tartışmak istemiyorum ama. Yerel Sen ve Kamu-İş gibi bir konfederasyonların çabasını, yaptıkları işleri değerlendirdiğimiz de, aslında çalışanlara yönelik tek bir cümlelerini göremiyoruz. İzmir Büyükşehir Belediyesi çok açık örnektir. Şimdi İzmir Büyükşehir’de Sayın Aziz Kocaoğlu neyi uygun görürse bu sendika buna imza atmak zorunda. Çünkü talepleri kendilerinden gelmiyor, talepler üyelerden oluşmuyor. Bu sendikanın var olması ayakta durmasını sağlayan güç ne yazık İzmir Büyükşehir Belediyesidir. İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin düşündüğü ve istediği gibi bir sonuç ortaya çıkacaktır. Bu bağlamda bizim buradan çağrımız aslında şu; gerek Yerel Sen gerekse Kamu-İş'e emek hareketini bölen, emek hareketini sekteye uğratacak girişimlerden derhal çekilmeli. Çünkü bunun gerçekten çalışanlara bir faydası yok. Geçici bir dönem kendilerini orda iktidarda tutabilirlerse sendika yöneticisiymiş gibi sokaklarda gezebilir arkadaşlarımız. Ama emek hareketinde çalışanlara hiçbir katkısı olmayacak. Çünkü örgütlenme biçimleri ve var olma biçimleri doğrudan bir siyasi partiye angaje olmak. Örneğin Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) üzerinden sanki öyle bir destek varmış gibi, gerçekten öyle bir yapıyı oluşturmak istiyormuş gibi kendilerini örgütlemeye çalışıyorlar. Dolayısı ile dar bir alanda örgütlenme yaratıyorlar. CHP belediyeler dışına çıkmış bir örgütlenmede değil ama CHP'nin de sendikal yaşama bakışı çok net. Kurumun en yetkili ismi Kemal Kılıçdaroğlu ile geçen hafta yaptığım görüşmede ve daha önce KESK merkez yürütme kurulunun yaptığı görüşmelerde güçlü ve bu süreci atlatabilecek örgütlerin eline ihtiyacı olduğunu ifade etmiştir. Ama burada İzmir’de başlayan bu süreçte diğer sendikalara mensup arkadaşlarımız bunu biraz kötüye kullanmışlardır. Örneğin dayanışmayı ilişkin tutumuzu kınamaya kalkmışlardır. Bunu iktidarın bile dilinin gerisinde argümanlarla, “işte bunlar atılanlar ile dayanışıyor, atılanlara yardımda bulunuyor, yardımda bulunacaklar, ellerinden tutuyor” gibi gayriahlaki söylemlerle sendikal yaşamı burada biraz daha sekteye uğratmak ve bölmek için çaba içerisine giriyorlar. Ben buradan tüm çalışanlara çağrım şu, biz hiçbir koşulda, bugünün koşulunda demokratik tüm kurum kuruşların ortadan kaldırıldığı bir dönemde işinden edilen, ihraç olan her bir arkadaşımıza, ama gücümüz yettiğince, elimiz uzandığınca yardım etmeye, dayanışma içinde olmaya devam edeceğiz. Çünkü bu arkadaşlar bizim üyemiz. İhraç edilmiş olsalar dahi halen sendikaların tüzüğüne göre üyelerimiz, bu yargısal bir süreçtir. Süreç işlediğinde ortaya çıkacak duruma göre gelinen noktada elbette değerlendirmeler yaparız ama iktidarın bile bugün attığı insanların üzerinden ‘şundan dolayı atıyorum’ diyemediği bir yerde. Bir sendikanın ‘bucudur, suçudur’ gibi ifadelerle, yaftalarla çalışanları üyeleri damgalayıp bir tarafa itmeleri anlaşılır bir tutum değildir” şeklinde eleştirilerde bulundu.

Editör: Haber Merkezi