BÜŞRA MURATDAĞI/ İZGAZETE- Alsancak Gar önünde gerçekleşen zamların geri alınması ve özelleştirmelerin iptal edilmesi üzerine yapılan açılamayı okuyan Eğitim Sen İzmir 1 No’lu şube başkanı Necip Vardal, “Ülke olarak tarihimizin en zor süreçlerinden birisini yaşıyoruz. Gittikçe ağırlaşan yoksulluk, işsizlik tablosu ile birlikte mevcut iktidarın yönetememe krizi de derinleşmektedir. Cilalanarak piyasaya sürülen kur korumalı mevduat sistemi de, tarihi artış olarak pazarlanmak istenen asgari ücret artışı da yaşanan krizi çözememektedir.  Çünkü asıl ve gerçek tarihi artış hayat pahalılığında yaşanmaktadır” ifadelerini kullandı.

‘ÜLKENİN İÇİNE SÜRÜKLENDİĞİ BATAKLIK BÜYÜDÜ’

Vardal, “Resmi verilere göre 2022 Ocak ayı itibari ile tüketici enflasyonu yıllık %48,69, gıda enflasyonu yıllık yüzde 56, ulaştırma enflasyonu ise yüzde 69 artmıştır. Ancak asıl artış enerji kullanımı ile ilişkili olarak petrol, elektrik ve doğal gaz fiyatlarında yaşanmıştır. Merkez Bankası’na göre, üreticilerin elektrik, gaz üretimi ve dağıtımı fiyatları yüzde 138,5 artarken, tüketicilerin enerji kullanım fiyatları ise yüzde 76,4 artmıştır. Yılbaşı akşamı elektriğe %50 ile %127 arasında, ortalama %80 oranlı tarihi bir zam yapılmıştır. Doğalgaza ise %25 zam yapılmıştır. Otomatiğe bağlanan akaryakıt zamları toplu ulaşıma yılın ilk günlerinde  %40 zam olarak yansımıştır. Sadece bu üç zam yoksullaştırılan halkın, emekçilerin gelirini eritmeye, yaşamını alt üst etmeye yetmektedir. Dört kişilik bir kamu emekçisi ailesinin, asgari seviyedeki elektrik, doğalgaz ve ulaşım harcamasını esas alarak yaptığımız hesaplamaya göre söz konusu ailenin zamlar sonrasında sadece bu 3 kaleme yaptığı harcama 404 TL artmıştır. Öte yandan çetin geçen kış koşullarında artan tüketim,  elektrik ve doğalgaza yapılan fahiş zamların etkisini daha artırmış,  faturalar ikiye, hatta üçe katlanmıştır.  Bu tabloya rağmen bugün 84 milyon;  fahiş zam yapılan elektrikte kısmi indirim,  gıda ürünlerinde fiyatlarına yansıyıp yansımayacağı dahi belirsiz olan KDV indirimi, gibi bataklığı kurutmak yerine tek tek sivrisinek avlamaya dayalı düzenlemelerle oyalanmak istenmektedir. Oysa bu yöntemlerin, düzenlemelerin bugün tek başına çözüm üretmesi mümkün değildir. Çünkü ülkemiz uzun yıllar önce ‘serbest piyasa ekonomisine geçiş’ adı altında üretim ve tüketim faaliyetlerinin tamamını emek ve doğa sömürüsü üzerinden sermayenin, şirketlerin karını artırmayı temel alan kapitalist sisteme göbekten bağlı bir ülke haline getirilmiştir.

Son yirmi yıldır hayata geçirilen halkın değil, bir avuç mutlu azınlığın çıkarlarını temel alan özelleştirme soygunu ise ülkemizin her alanda dışarıya bağımlılığını artırarak içine sürüklendiği bataklığı daha fazla büyümüştür. Türkiye’de enerji alanı, bağımlılığın ve özelleştirme soygunun en derin yaşandığı alan olarak öne çıkmaktadır. Yıllardır  ‘enerjide dışa bağımlılığı azaltacağız’  denilmesine rağmen atılan her adım ters yönde olmuştur. Atılan adımların sonunda doğal gazın Türkiye elektrik üretimindeki payı %50’de %30’a düşmüştür. Fakat iddia edildiği gibi enerjide dışa bağımlılık azaltılmamış tam tersine artmıştır. Çünkü doğal gazın yerini ithal kömür almıştır. Öte yandan enerji alanındaki özelleştirmeler sonucunda devletin elektrik üretimindeki payı hızla azalmıştır.  Söz konusu pay sadece son 20 yıl içinde %60’tan %20’ye düşmüştür” diye belirtti. 

‘AVRUPA’DA EN UCUZ ELEKTRİĞİ BİZ VERİYORUZ’ AÇIKLAMASI GERÇEĞİ YANSITMIYOR

Devletin elektrik dağıtım payı içindeki düşüşü ise çok daha can alıcıdır şeklinde değinen Vardal, “20 yıl önce elektrik dağıtımının tamamı yani %100’ü devlet tarafından yapılıyorken bugün devletin elektrik dağıtımındaki payı sıfırlanmış, elektik dağıtımının tamamı özel sektöre devredilmiştir. Özel sektör oldukça karlı olan enerji alanından hem üreten, hem dağıtan hem de pazarlayan olarak sonuna kadar beslenmiştir. Bugün Elektrik Üretim A.Ş. (EÜAŞ)  ürettiği elektriği dağıtım şirketlerine 31,86 kuruşa satmaktadır. Aynı elektriği üreten şirketlerin bizim faturalarımıza enerji bedeli olarak yansıttığı tutar ise 210 kilowatt saate kadar 79,5 kuruş, 210 kilowatt saat üstü için ise 134,88 kuruştur. Bu tutarlar sadece faturalarımıza yansıyan enerji bedelidir. Tüm elektrik dağıtımı artık özel sektörün elinde olduğu için,  özel dağıtım şirketleri bunun üzerine kilowatt başına 33 kuruş dağıtım bedeli eklemektedir. Yani özel şirketler EÜAŞ’ın elektriği üzerinden iki kez kazanmaktadır. İlkinde EÜAŞ’tan 1 liraya aldığı elektriği 2,5 liraya, hatta 210 kilowatt saat üstünde 4 liraya satarak aradaki farktan kazanmaktadır. İkincisinde sadece dağıtım işi yaparak EÜAŞ’ın üretimden kazandığından fazlasını kazanmaktadır. Bunların üzerine vergi ve fonlar ve bakım, onarım, kayıp kaçak, sayaç okuma bedeli şişirilmiş kalemler eklendiğinde 210 kilowatt saate kadar olan faturalarda toplam bedel kilowatt başına 137,3 kuruşa, 210 kilowatt saat üstü faturalarda ise kilowatt saat başına 206 kuruşa çıkmaktadır.
Türkiye’deki elektrik enerjisi fiyatlarının artışında elbette ki küresel çaptaki artışların etkisi vardır. Ancak iktidarın 1 Euro’nun 16 TL’ye dayandığı koşullarda alım gücünü yok sayarak ‘Avrupa’da en ucuz elektriği biz veriyoruz’ açıklamasının gerçeği yansıtmadığı açıktır” dedi. 

‘BUNUN ADI KATMERLİ SOYGUNDUR’

Vardal, “Her şeyden önce son zamlarla birlikte elektrik maliyetinin 6 katını dağıtım ve üretim şirketlerine verip, kendi payını alan bir devlet tablosu ile karşı karşıyayız. Yani Türkiye’de kamunun 1 liraya ürettiği elektriğe biz 7 lira ödüyoruz. Bunun adı katmerli soygundur. Ve bu soygunun ardında enerji alnındaki özel şirketleri kurtarma operasyonu yatmaktadır.  Söz konusu şirketler yıllar önce iktidar tarafından hayata geçirilen özelleştirme politikaları ile oldukça karlı hale getirilen alan kendi kaynakları ile değil, dışarıdan aldıkları döviz kredisi ile girmiştir.  Ancak 2018 yılından itibaren kurda yaşanan artışla borçları katlanmış, 40 milyar doların üzerindeki kredi borcu yeniden yapılandırılmıştır. İşin özü 21 dağıtım şirketi ve bir avuç enerji şirketinin hem yüksek karı devam etsin hem de devasa borçları ödensin diye fahiş oranlı zamlar halkın üzerine yıkılmaktadır. Üstelik bu şirketler son olarak Isparta halkının günlerce karanlığa, soğuğa teslim edilmesi örneğinde bir kez daha açığa çıktığı üzere denetim boşluğunda da yaralanarak kârlı görmedikleri işleri,  görevleri de olsa maliyet olarak gördükleri işleri yapmamaktadır. ESM tarafından yapılan çalışmalara göre; Türkiye’deki mevcut 47 milyon 84 bin 919 abonenin yüzde 82,2’si meskendir. Meskenlerin tüketimi toplam tüketimin dörtte biridir. Söz konusu meskenlerin yüzde 60’ının aylık elektrik tüketimi ise 150 kwh’in altında kalmaktadır. EÜAŞ mevcut durumda toplam elektriğin beşte birini üretmektedir. Yani bir kamu kuruluşu olan EÜAŞ mevcut durumda bile 38,7 milyon mesken abonesine elektik satacak potansiyele sahiptir. EÜAŞ bir avuç özel üretim ve dağıtım şirketlerini aradan çıkarıp halka doğrudan elektrik verdiğinde bugün 210 kilowatta kadar 137,3 kuruş olan kilowatt saat tutarı 70,8 kuruşa inmektedir. Bunun karşılığı mevcut faturada %120 azalmadır. 210 kwh üstü, ticarethane ve sanayi için ise zamların geri alınması, alınan vergilerin piyasa fiyatı ile fark için karşılanması yeterli olacaktır. Bugün, bir avuç mutlu azınlık dışında kalan başta dar gelirliler ve ücretli kesimler olmak üzere milyonlarca insan enerji fiyatlarındaki bu devasa artış sonucunda ısınma ile beslenme arasında seçim yapmaya zorlanmaktadır. Milyonlar artan gıda fiyatları yüzünden yeterince beslenemediği gibi sert geçen kış koşullarında yeterince ısınamadığı halde nerdeyse kira giderlerine ulaşan elektrik ve doğalgaz faturaları ile baş etmeye çalışmaktadır. Tüm bunlar 21 dağıtım şirketi ve sayısı iki elin parmaklarını geçmeyen enerji şirketinin çıkarının 84 milyonun çıkarının üzerinde tutulmasının, yıllardır süren özelleştirme talanının sonucudur” ifadelerini kullandı. 

‘NEOLİBERAL POLİTİKALAR BUGÜN DEMİRYOLLARINA SALDIRIYOR’

Bununla birlikte Demiryolları ve Demiryollarına ait araziler de haraç mezat satılmaya devredilmeye devam ediyor ifadelerini kullanan Vardal, “ BTS’li emekçiler Demiryolları TEDAŞ olmasın, Demiryolları Halkın gözünde saygın bir konumda olsun diye, Liyakat sahibi ehli olan idareciler tarafından yönetilsin dedikleri için, Demiryolu halkındır dedikleri için, Demiryollarına sahip çıktıkları için soruşturmalar, sürgünler türlü baskılar gördüler. Direnen BTS’liler sürgünlerden döndü, aldıkları cezaların pek çoğu mahkemeler tarafından iptal edilirken sürgün edenler, ceza yağdıranlar, sendikal faaliyetleri engelleyenler yerlerinden, görevlerinden oldular. Bir buçuk asırdan fazla ülkemizde Demiryolları ülkenin yolcusunu ve yükünü taşımış, milyonlarca insana istihdam yaratmıştır. Cumhuriyet in ilk döneminde zor şartlar altında kamulaştırılmış, halkın parasıyla bugüne kadar gelmiş ve halkın elinde halka hizmet etmiştir. Neoliberal politikalar bugün Demiryollarına saldırıyor. Kurum Rant uğruna, yandaş uğruna, ehli olmayan yöneticiler uğruna satılmak isteniyor. Demiryolları satıldığında daha pahalı ve emniyetsiz bir tren seyahati halkı bekliyor. Bunu önüne geçmek için bu meydanlardan yine haykırıyoruz. Demiryolları TEDAŞ olmasın. Başta kamu emekçileri olmak üzere tüm emekçileri, işçileri, dar gelirlileri göz göre göre yaşanan bu soyguna dur demek için omuz omuza vermeye, işyerlerinde, alanlarda buluşmaya çağırıyoruz” dedi

Editör: Haber Merkezi