İzmir DİSK Güvenlik-Sen Genel Merkez Kurulu adına Güvenlik-Sen Genel Başkanı Serdar Arslan ve Güvenlik-Sen örğütlenme uzmanı Bülent Bulduk'un OHAL, özel güvenlik alanına yönelik çıkartılan yasalar ve son çıkartılan KHK'lar ile ilgili yaptığı açıklama.

Kapitalizmin 1970'lerin ikinci yarısında başlayan krizine yanıt üretmek adına neoliberal politikaların hayata geçirilmesi toplumların hayatında sarsıcı değişiklikleri beraberinde getirdi. Devlet ekonomik alandaki üretken etkinliği azalırken, sermayenin küresel boyutta etkisini arttırması son otuz yılı aşkın bir süredir önü alınamaz tahribatları da yarattı.

Siyasal, ekonomik ve toplumsal alanda büyük değişimler yaratan neoliberal politikalar, sosyal devlet politikalarını tamimiyle etkisiz kılmayı başarmış, emek süreçleri üzerinde kurduğu baskıya dayalı politikalar sonucunda tüm dünya genelinde yoksulluğun ve işsizliğin artmasına neden olmuştur. 21.yüzyılda küresel ölçekte gelişen protesto dalgalarının genel kitlesini oluşturan toplumsal tabakanın kendisi, sermayenin küresel alanda yoksulluğa ve güvencesizliğe sürüklediği emekçi halk kitlesidir.

Neoliberal dönemde yaşanan değişimler salt siyasal ve ekonomik alanda değil, modern kapitalist devlet aygıtının güvenliğe bakış açısında da algı değişimini beraberinde getirmiştir. Devletin kendi ulusal sınırlarını koruma yetisi yerini sermayenin uluslararası alanda ki mevcudiyetini koruma güdüsüne bırakırken, devletin neoliberal dönemde düşman algısında da değişimler meydana gelmiştir. Yoksullar, güvencesiz çalıştırılmaya maruz kalanlar, işsizler ya da mülksüzleştirilen geniş halk kesimleri sermayenin varlığını tehdit eden unsurlar olarak mücadele edilmesi ve denetim altına alınması gereken tehlikeli sınıflar olarak görülmektedir.

Tamda bu noktada ortaya çıkan bir diğer ayrıntıda, devletin yoksullara karşı uyguladığı baskı aracını yine güvencesiz emekçilerden devşirebilme yeteneğidir. Bu durum neoliberal dönemde güvenliğin özelleştirilmesi vasıtası ile hayata geçirilebilmektedir. Özelleştirmenin yoğun olarak hizmet sektörüne kaydığı son yıllarda, güvenlik hizmeti de önemli ölçüde şirketleşmiş ve sermayeye yeni olanaklar sağlamıştır. Bu olanaklar özel güvenliğin şirketleşmesi süreci, sermayeye yeni kaynak aktarımının sağlanması ve özel güvenliğin tüm dünya genelinde sürekli gelişen bir sektör olarak güvenliğin çoğul ve kamusal alandan arındırılıp belirli bir zümreye atfedilmesidir. Kazançlı bir iş sahası olmasının yanı sıra özel güvenliğin güvencesiz çalışma seçeneğinden başka şans bırakılmayan emekçilere yeni bir iş şansı olarak lanse ettirilmesi, aynı zamanda toplumsal rızanın bu sayede kontrol edilmesi sürecini de beraberinde getirmektedir.

Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de özel güvenlik hizmetinin şirketleşme süreci ve gelişimi yıldan yıla hızlı şekilde artış göstermiştir. Özel güvenlik hizmetinin gelişim süreci Türkiye'de 1980'li yıllara dayanmaktadır. 2495 sayılı yasa ile Türkiye'de bir anlamda yasal olarak işlemeyen özel güvenlik hizmetinin şirketleşme süreci, 2004 yılında çıkartılan 5188 sayılı yasa ile hayata geçirilmiş oldu. 2004 yılı itibariyle 5188 sayılı yasanın sağladığı olanakla özel güvenlik hizmetinin şirketleşmesi süreci çok hızlı bir şekilde gelişim gösterdi.

Türkiye'de özel güvenlik sertifikasına sahip olanların sayısı 1 milyonu aşmışken, şu an özel güvenlik alanında hizmet verenlerin sayısı ise 500 bine ulaşmış durumdadır. Eldeki bu verilerin ışığında Türkiye'de özel güvenlik hizmetinin gelişimi hem sermaye açısından oldukça karlı bir sektör hem de hizmet üretimine bağlı olarak işçileştirmenin hızlıca büyüdüğü bir alan olarak karşımızda durmaktadır. Zaman içerisinde 5188 sayılı yasanın birtakım değişikliklere uğramasıyla birlikte özel güvenlik alanında sendikalı olma hakkının önü açılırken, özel güvenlik emekçileri de Türkiye'de işçi sınıfı mücadelesi içerisinde yeni bir işkolu olarak yerini almaya başladı. Türkiye işçi sınıfının uzun ve tarihsel mücadele deneyimlerini ve olanaklarını henüz yeni yeni kavramaya çalışan özel güvenlik emekçileri, kısa bir zamana yayılan sendikalı olma deneyiminde kendi tarihsel olgusunu yaratabilmenin olanaklarını kendi çalışma koşulları içerisinde aramaya devam ediyor.

Hem işkolunun kendi içerisinde barındırdığı bir takım öznel koşullar hem de işçi sınıfının güncel bilinç ve mücadele deneyimlerinde ki pratikler göz önüne alındığı, bu alandaki işçi arkadaşlarımızın kendileri adına sınıf olma olgusu mücadelesinde bir hayli zorluklarla ve baskılarla karşılaştığı ve ileride de karşılaşacağı su götürmez bir gerçekliktir.

Emeğin devlet müdahalesi ile baskı altında tutulduğu son dönemlerde; baskı, despotizm ve iş yerlerinde sıradanlaşan faşizm koşullarını diğer emekçi arkadaşlarımızın aksine özel güvenlik emekçisi arkadaşlarımızın iki yönlü yaşadığını söyleyebilmemiz mümkündür. Baskının hem mağduru hem de hukuksuz şekilde aracı haline gelen özel güvenlik emekçileri, sınıfın bir bileşeni olma konusunda yaşadığı en önemli sıkıntıda buradan geçmektedir.

Taşeronla çalışmanın, esnek ve güvencesiz istihdamın, düşük ücret stratejisinin tüm zorluğunu ve baskısını yaşayan özel güvenlik emekçileri, kendi işyerlerinde türlü fiziksel saldırılara da maruz kalmaktadır. Bu genelleşmiş kuralsız çalıştırma rejiminin baskısı altında kalan özel güvenlik emekçileri aynı çalışma koşulları altında olan milyonlarca işçi ve emekçi ile birlikte aynı kaderi paylaşmaktadır. Bundan bağımsız olarak özel güvenlik emekçilerinin birer kolluk gücü olarak kullanılması ve bağlı olarak çalıştırıldıkları yasa da göz önüne alındığında özel güvenlik emekçileri ile toplumun diğer ezilen sınıfları arasında çelişki oluştuğu gözlemlenebilir. Özel güvenlik emekçilerinin baskı aygıtının bir parçası olarak lanse ettirilmesi ve toplumun ezilen kesimlerinin karşısına sürülmesi bu çelişkiyi besleyen en önemli etmendir.

AKP iktidarının yıllardır özel güvenlik alanına sistematik bir şekilde müdahale ettiğine tanık olmaktayız. Bu müdahalelerin içeriğini de daha çok özel güvenlik alanının gerici bir zeminde, işçi sınıfı bilincinden yoksun bıraktırılarak militarist bir anlayışa doğru evirtilmeye çalışıldığına tanık olmaktayız. Özellikle son çıkartılan KHK'lar da incelendiğinde özel güvenlik alanına yönelik çıkartılan yasalar ile birlikte bu zeminin daha fazla militarist bir anlayışa kayacağından hiç şüphe yok. Özel güvenlik işçilerine silah verilme yetkisinin arttırılması ve kimlik kartlarının yapılacak incelemeler sonucunda verilmesi bu alanın yeni bir silahlı kolluk gücüne dönüştürülmesinin önünü açarken aynı zamanda ciddi manada kadrolaşmayı da beraberinde getirecektir. İleride koruma memurluğuna ya da polisliğe geçiş kriterlerinin de belirgin hale geldiği yasanın anlamı bizler açısından özel güvenlik alanının tüm kamusal ve halkçı anlayıştan yoksun, iktidar zümresine ait bir koruma gücüne dönüşmesinden başka bir anlam ifade etmemektedir.

Ezen ve ezilen ilişkisinin günden güne derinleştiği ülkemizde demokrasi ve emek mücadelesi tüm aciliyeti ile karşımızda durmaktadır. Türlü hukuksuzluklar ve baskılar altında çalıştırılan özel güvenlik emekçileri yıllardır kendi hakları ve emeği için mücadelesini sürdürmektedir. Sınıfsal mücadelenin daha da keskin ve belirgin hale geleceği önümüzde ki günlerde, tüm özel güvenlik emekçisi arkadaşlarımız, kendisi gibi aynı yazgıyı ve kaderi paylaştığı işçi kardeşleriyle birlikte omuz omuza güvenceli bir gelecek mücadelesini sürdürecektir. 

Editör: Haber Merkezi