TUGAY CAN / İZ GAZETE - DİSK’in, İzmir’de 3 Ekim Çarşamba günü gerçekleştirdiği yarım günlük iş bırakma eylemine yüksek katılım dikkat çekti. Ekonomik krizin bedelini emekçilere ödetmeye karşı düzenlenecek eylemlerin ilki olan İzmir’de ki iş bırakma eylemine ayrıca, DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu ve Genel-İş Genel Başkanı Remzi Çalışkan’ın da katılması dikkatlerden kaçmadı. DİSK’in gerçekleştirdiği iş bırakma eylemi için İzmir’e gelen Çerkezoğlu ve Çalışan gazetemizin sorularını yanıtladı.

‘TÜRKİYE GENELİNDE ÜYE SAYIMIZIN ARTMASINDA İZMİR’İN PAYI ÇOK BÜYÜK’

TUGAY CAN: İzmir sendikal hareketler konusunda, Türkiye’nin diğer illerine nazaran bir adım daha önde. Bu durum, DİSK’in ve Genel-İş’in İzmir’e bakışına ne yönde etki ediyor?

REMZİ ÇALIŞKAN: İzmir’de örgütlülüğümüz daha güçlü. İzmir’de 25 bin civarında sendika üyemiz var. Hemen hemen birçok yerde örgütlüyüz. Bu Genel İş’e de güç katıyor, sınıf mücadelesine de güç katıyor. OHAL sürecinde sendikamıza saldırılar gerçekleşti. Ancak tüm bunlara rağmen en fazla İzmir’de olmakla beraber, Türkiye genelinde üye sayımızı artırdık. Bunda da İzmir’in payı çok büyük.

ARZU ÇERKEZOĞLU: İzmir’de DİSK olarak daha güçlü bir şekilde sokaklardayız. Ancak, sadece Ege Bölgesi açısından değil tüm Türkiye’de işçi sınıfı mücadelesine katkı koymak açısından değerlendiriyoruz. Bu süreçte krize karşı sürdüreceğiz mücadelenin ilk kitlesel eylemini İzmir’de planladık. Bundan sonra Türkiye’nin her yerinde il il, sokak sokak, işyeri işyeri bu mücadeleyi örgütleyeceğiz.

‘MIZRAK ÇUVALA SIĞMIYOR’

TUGAY CAN: Türkiye geçtiğimiz haftalarda örgütsüz bir şekilde direnişe geçen üçüncü havalimanı işçilerini konuştu. Burada sendikaların yetersiz olduğu gözlemlendi. Siz bu görüşe katılıyor musunuz? Üçüncü havalimanı işçilerinin direnişi hakkında ne söylemek istersiniz?

ARZU ÇERKEZOĞLU: Türkiye’de özellikle bu dönem bütün politikalar sermaye karını daha fazla arttırmak için gerçekleştirildi. Bu yüksek karlar kendiliğinden olmadı. Özellikle AKP döneminde Türkiye sermayesinin, orta ölçekli şirketlerin karı olağanüstü arttı. Bu, karların sağlanması için Türkiye’de yıllardır uygulanan politika. Türkiye’de sistem işçilerin sendikasızlaştırılması üzerine kurulu. Türkiye’de şu an fiilen bir grev yasağı var. Son 16 yılda 15 tane grev yasaklandı. Grev hakkının kullanılmaz hale getirilerek, işçiler açısından çalışma ve yaşam koşulları, olağanüstü derecede geriye götürüldü. Bu süreçte de sendikalar hedef oldu ve sendikasızlaştırma süreci başladı. Türkiye de yüz işçiden sadece 10 tanesi sendikalı, 6 tanesi toplu sözleşme alabiliyor. Bu havalimanı işçilerinin direnişinde de çok açıkça görüldü. Orada aslında DİSK’e bağlı Yapı-İş sendikası çalışma yürüttüler. Ama oradaki tüm bu süreci sert bir şekilde geri püskürtecek sendikal ve demokrasi mücadelesi kuramadık. Bunun içindir ki, önce 24 sonra da alınan 3 arkadaşımız, son derece temel, insani taleplerde bulunduğu için tutuklu durumdalar. Zaten sermaye düzeni, işçileri sendikasızlaştırma çabaları üzerine kurulu. Türkiye’de gelinen noktada mızrak çuvala sığmıyor. Türkiye’de işçiler birçok noktada mücadele ediyor, direniş gerçekleştiriyor. Bizler de sendikalar olarak üzerimizdeki her türlü baskıya rağmen üzerimize düşen görevi yapmaya çalışıyoruz.

‘SENDİKALI OLMANIN ÖNÜNDE ENGEL VAR ANCAK YANDAŞ OLMANIN ÖNÜNDE BİR ENGEL YOK’

REMZİ ÇALIŞKAN: Orada tabi işçilerin insanca yaşama talebi vardı. İşçiler çok bir net söylem olarak Tahtakuruları ile uyumak istemiyoruz diyordu. Öte yandan üçüncü havalimanında çok büyük bir yatırım var. Ancak bu yatırımı işçilerin emeği ile oluşturuyorlar. Oradaki işçilerin çok net bir talebi var, o da insanca yaşamak. Ancak bu tomalar ile işçilere saldırılarak karşılandı. Emeğe yaklaşım bu. Ancak orada da tam anlamıyla sendikal bir örgütlülük olmadan böyle bir tepki verildi. Ancak bu ülkede geldiğimiz nokta maalesef şunu gösteriyor; emeğe saldırı karşısında örgütlü durulamıyor. Örgütlenmenin önünde her zaman bir engel var. Sendikalı olmanın önünde engel var, ancak yandaş olmanın önünde bir engel yok. Üçüncü havalimanı işçilerinin yaşadıkları bizlere gösteriyor ki, toplumun örgütlülüğe ihtiyacı var. Bu saldırılar karşısında insanların tahammül sınırlarının aşıldığı günleri yaşıyoruz. Bu tepkiyi gösteren birçok sendikaya da örnek teşkil etti.

‘DEMOKRASİNİN OLMADIĞI YERDE EMEĞİN HAKLARI OLMAZ’

TUGAY CAN: Ülkede ekonomik bir kriz var. Son dönemde dolarda yaşanan artış ile beraber, emekçilerin ceplerine giren para yarı yarıya azaldı. DİSK bunun önüne geçmek için ne gibi çalışmalar yürütüyor?

ARZU ÇERKEZOĞLU: Tüm DİSK örgütleri olarak, tüm sendikalarımızla beraber genişletilmiş Başkanlar Kurulu toplantısı gerçekleştirdik. Bu krizin faturasını ödemeyeceğimizi ve emekçilerin haklarını korumak için en geniş kapsamda mücadele kararlılığımızı ifade ettik. O yüzden başta kendi örgütümüz olmak üzere, bugüne kadar mücadele ettiğimiz tüm diğer emek ve meslek örgütleriyle, Türkiye’de emekten yana olan tüm siyasi partilerle ortak bir mücadeleyi önümüze koymuş durumdayız. Çünkü gerçekten bu kriz yüzde birin yarattığı bir kriz ancak bunun faturasını 99 a ödetilmek isteniyor. Şu an krize karşı mücadele etmek demek bu açıdan bakıldığı zaman ülkenin geleceği anlamına geliyor. Yani şu an krize karşı verdiğimiz mücadele bir demokrasi meselesi aynı zamanda. Demokrasi işçilerin ekmeğidir. Demokrasinin olmadığı yerde emeğin hakları olmaz. Bu süreçte başta kendi örgütümüz, birlikte yürüyebileceğimiz konfederasyonlar, siyasi partilerden, alevi derneklerine, gençlik örgütlerinden kadın örgütlerine kadar, ülkede bu krizden etkilenen emekçilerle, birlikte emeğimizin hakkını korumak için bu mücadelede kararlıyız. Bunu zaten deklare ettik. Bugün olduğu gibi kitlesel eylemlerle başladık. İşyerlerinde diğer arkadaşlarımız sokak sokak bildirilerimizi dağıtıyorlar. Bütün işçileri sendikamızın üyesi olsun olmasın bilgilendiriyoruz ve mücadeleye çağırıyoruz. Diğer yandan da diğer kurumlarla görüşmelerimiz devam ediyor. İlerleyen günlerde diğer konfederasyonlarla, Türk-İş ve Hak-İş e mücadelemizi ortaklaştırma çağrısı yapacağız. Böylesi bir kapsamda, iktidarı da böylesi bir süreçte krizin çözümü noktasında politikalar üretmek noktasında kapalı kapılar arkasında kararlar alarak değil, işçilerle emekçilerle bu işi konuşmaya çağırıyoruz. Krizin çözümüne ilişkin, fikirlerimizi iktidar ile paylaşmak istiyoruz.

‘FONLAR BANKALARA AKTARILIYOR’

TUGAY CAN: Çıkarılan son yasa ile Bireysel Emeklilik Sistemi’nde üç yıllık bir zorunluluk söz konusu. Bunun yanı sıra kıdem tazminatı fonunun tekrar gündeme gelmesi ne anlama geliyor?

REMZİ ÇALIŞKAN: Biz sadece zorunlu bireysel emeklilik fonuna değil bütün fonlara karşıyız. Çünkü fonların amacı dışında nasıl kullanıldığını biz bu ülkede yaşayarak gördük. Örneklerini hala daha yaşıyoruz. Kıdem tazminatı fonuna da karşıyız. Bir şekilde, fonların daha önce kaynak olarak başka yerlere aktarıldığını gördük. Mesela, 125 milyara ulaşmış bir işsizlik fonu var. Ulaştığımız bir bilgiye göre bu fonun, 11 milyarı kredi faizli kaynak olarak kamu bankalarına aktarılmış. İşte fonlara biz bu nedenle karşıyız. Zorunlu bireysel emeklilik de gerçekten bu aktarım konusunda önemli bir ayak oluşturacak. İnsanlar istemedikleri halde bu kapsam içerisinde 3 yıl zorunlu tutulacak ve bu para farklı bir yere aktarılacak. Ayrıca, kamusal emekliliği de ortadan kaldıracaktır. Dolayısıyla, hem zorunlu bireysel emeklilik yağmasına karşı olduğumuz hem de kamusal emekliliği ortadan kaldıracak bir yaklaşım olması sebebiyle bireysel emeklilik sistemine karşıyız.

Editör: Haber Merkezi